İnsanların iyiliğine inanmasının nedeni olan bir insan olabilmek için çabalamayı öğüt edindim kendimi bildim bileli. Çünkü kötülük her yerde, herkeste vardı. Karanlık kolayca bulaşabiliyordu ama iyilik öyle değildi. Farklı olmak istedim, iyilikle etrafımı güzelleştirebileceğime inandım.
Şu an, her yanım karanlıkla çevrilmiş olsa dahi bu inancımı kaybetmemek için kendime söz verdim. Ay ışığının en parlak olduğu zaman karanlığın tam ortası değil miydi?
"Tüm bunlar bittiğinde ne olacak?" diye sordum aramızdaki sessizliği bozarak. Bu işin sonundan karanlıkla değil, iyilikle çıkmak istiyordum.
Deniz ile izlediğimiz film bitmek üzereydi. Kafasını ekrandan çekmeden cevapladı. "Rahat bir nefes alacağız."
"Babam gerçekten suçluysa ne olacak?" Bunu onunla hiç konuşmadığımı fark ettim, kendimi Deniz'in büyüsüne kaptırmış gidiyordum ama hesaba katmam gerekenleri göz ardı ediyordum. "Yine benden nefret edecek misin?"
Filmin yazıları ekranda akmaya başlayınca Deniz sıkıntılı bir nefes alıp bana döndü. Kaşlarını çatmıştı. "Seni hastanede bıraktığım zaman, senden nefret ettiğimi sandım evet." Bunu duymak kalbimi kırsa da, gerçekleri değiştiremezdik. Ben onun kin beslediği bir adamın kızıydım. "Seni görmediğim üç ay boyunca da kendimi buna inandırdım. Sonra seni o barda ağlarken gördüm, mantığımın sesini yitirdim. Nefretimi unuttum. Yanına geldim. Seni iyileştirmekten ve korumaktan başka bir şey düşünemedim. Sonra anladım nefret etmediğimi. Daha doğrusu," deyip elini çeneme koydu. "Edemediğimi, edemeyeceğimi." Gözlerim dolarken dudaklarım acı bir tebessümle kıvrıldı. "Tüm bu yaşananlarda senin bir suçun olmadığını kabullendim." Hafifçe kafamı salladım ve bakışlarım aşağı düştü. Yanağımdan akan göz yaşımı sildim. "Sana baktığımda sadece seni görüyorum. Bu değişmeyecek. Değişebilecek bir şey olsa şimdiye kadar değişirdi."
"Peki," diyebildim sadece. Söylediklerine güvenmek istedim. Gerçeklerin aramızı hiçbir koşulda bozamayacağına inanmayı seçtim.
"Sen?"
"Ben ne?" dedim şaşkınca.
"Babanın suçunu ispatladığımda ne olacağını biliyorsun, değil mi?" dedi kaşlarını kaldırırken. Hayır, bunu hiç düşünmedim diyemedim. Sustum. "Ondan nefret ettiğimi biliyorsun, bunu kaldırabilecek misin?"
Sorduğu soruların hiçbiri ile ilgili bir cevabım yoktu. Babamın suçu ispatlandığında hapise girebilirdi. Bu beni nasıl etkileyecekti? Sevdiğim adam, babamdan nefret ediyordu ve bu gerçek hiçbir zaman değişmeyecekti. Nasıl bu kadar duygularının peşinde savrulan ve mantığını kaybetmiş bir kıza dönüşmüş olabilirdim? Sanki bu durum hiçbir zaman bir sona ulaşmayacakmış gibi onunla akışa kapılmıştım. Onun yanında olma isteğim, yardım etme isteğim her şeyi gölgelemişti.
"Ben bu işin sonunu hiç düşünmedim," diye itiraf ettim sessizce. Sesimdeki tınıdan ne kadar huzursuz olduğum anlaşılıyordu.
"Bana baktığında ne görüyorsun?" dedi gözlerimin içine umutla bakarak. O bana böyle bakarken her şeyi bir kenara bırakmamam mümkün olabilir miydi?
"Sevdiğim adamı." Deniz'in gözlerine sıcak bir ifade yayıldı ve beni kucağına çekti. Kafamı boynunun girintisine soktum, ıslak kirpiklerim boynuna değiyordu. Çok sevdiğim kokusunun huzursuzluğumu gidermesini bekledim.
"Bu her şeyin üstesinden gelir mi?" diye sordu saçlarımın arasına bir öpücük bırakırken. Sesindeki beklenti dolu ton içimi parçaladı.
"Gelecek," diye yanıtladım. Çünkü inanmak istediğim tek şey buydu.
"O zaman bir daha bu konuyu konuşmamıza gerek yok," dedi kesin bir ses tonuyla. Hemen ardından konuyu değiştirdi. Daha fazla gelecekle ilgili tartışmak istemediği belliydi. "Acıktın mı?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Geçmişin Fısıltıları
RomanceVe ışıldayan bir yıldız kaydı gökyüzünden, iki gencin hayatı yeniden kesişirken. Uslanmaz kader, iki gencin birbirlerini tanıyor olmalarını nadir bir tesadüfe bağlayan zıt hayatlarına, birlikte bir yön çizmelerini sağladı.