Bölüm 2 "Kabus"

1.4K 64 16
                                    

'Lanet olası hayatımı kurtardın' 'Başıma bela oldun' cümleleri her nedense kalbimi burktuğunda hızlıca kendime kızdım. Sadece bir şeyler hissetmeyi bırakıp onun söylediklerine odaklanaz mıydım?

Bir yanım sürekli ona ne yaptığımı ve başına neden bela olduğumu düşünmeden edemiyordu. Onun başına bela olmuşsam neden hayatını kurtarma zahmetine girmiş olabilirdim? Zihnim, birçok teoriyi aşağılayıcı bakışlarıyla masaya yatırdı. Belki de ona platonik aşıktım? Onun için her şeyi göze alacak kadar kördüm? Ya da tam bir aptaldım? Bu fikir mideme kramp soktuğunda kaşlarım çatıldı. Bu fikri tüm hücrelerim de, ben de hiç mi hiç sevmemiştik.

Ah. Verdiği her kısa ve üstü kapalı cevapla sorularımın giderek artması, beynimin karmaşaya sürüklenmesinin karşı konulmazlığı, içimdeki üzgünlük nehirlerinin akış hızının artmasıyla da gayet doğru orantılıydı.

Tezgahın kenarına yaslandığımda önemli bir konu konuşmuyormuşuz gibi bardağındaki kolasını dikti ve bitirdi. Bu sırada ona soru yönelttim.

"Doktorlara neden sevgiliyiz dedin?" Ve sonra, kafamın içindeki binlerce merak ettiğim sorulardan sadece birini sorma girişiminde bulunduğum için kendimi tebrik ettim. O ise terkar normal bir tavırla omuz silkti. Sanki, bu soruyu ona yöneltmem garipmiş gibi bir tavırla.

"Hakkında hiçbir şey bilmediğim kız zaten başıma bela olmuşken, bir de o sorunlarla uğraşmak istemedim." Soğukkanlılıkla söylediği cümlesinin ardından boğazımda bir yumru oluştuğunu hissettim. Birinin başına bela açmak istediğim son şey bile olamazdı.

"Hayatını nasıl kurtardım?" Boş bardağını tezgaha bıraktıktan sonra yürümeye başladı. Sırtını dönmeden hemen önce yüzünü görmüştüm; kaşları çatık, yüzü gerdindi.

Gözlerimi devirdim ve kendime sakin ol emirlerimi vererek bir kez daha peşinden yürüdüm. Tam sorumu yineleyecektim ki buna gerek kalmadan sorumu cevapladı.

"Beni dövmeye çalışan çocuklara çantandan çıkardığın biber gazını sıktın." Gözlerim şaşkınlıkla kocaman açıldığında onun girdiği odanın kapısında, olduğum yerde kalakaldım. Ben ve çantamda biber gazı taşımak? Ve hatta dövmeye çalışan çocuklar? Ve kavga? Ve ben? Ve dövmek? "Şu ifadeni bir görsen kesin pancara dönerdin. Şaşkınlıktan gözlerin çıkacak birazdan." Gözlerimi ağır ağır ona çevirip şaşkınlığımı hafif de olsa bir kenara itmeye çabalayarak kaşlarımı çattım.

"Gülmedim," dedim düz tutmaya çalıştığım sesimle ve omuz silktim. Bu sırada o tişörtünü çıkarıyordu. "Ya sen ne yapıyorsun ya?" diye bağırıp elimle gözlerimi kapattığımda kahkahası kulaklarımı doldurmuş ve kalbim beni aşağılarcasına hızlıca çırpmıştı.

"Abartma Duru," dedikten sonra birkaç saniye durdu. Bense hala vücuduma çöken ısı eşliğinde gözlerimi kapatmıştım. Kokusunu burnumda hissettiğimde neredeyse gözlerimi açacaktım ama zor da olsa ellerime engel olmayı başardım. Abartmıyordum, sadece fazla utanmıştım o kadar. "Gözlerini aç küçük prenses, giyindim."

Küçük demesi sinirimi bir kez daha bozarken prenses kelimesini duymak sinirimi bir şekilde geçirip duygularımı beklenmedik de olsa nötrlüyordu. Ellerimi gözlerimin üstünden çektim ve siyah perde yerini kusursuz maviliğe bıraktı. Doğrudan gözlerimin odağına bakarken eğlenmiş görünüyordu.

"Bir daha bana küçük deme lütfen. Eminim aynı yaştayızdır." Söylediklerime inanıyor muydum? Hayır. İnanmış gibi mi görünüyordum? Evet.

"Tahminen senden iki yaş daha büyüğüm." Omuz silktim.

"Yine de bu bana küçük bilmem ne diye hitap etmeni gerektirmez," diye direttim. Sonra bu konuyu kapatmak amacıyla asıl konumuza geri döndüm. "En son biber gazı diyordun." Gözlerindeki eğlence sönmeye yüz tutarken konuşmaya başladı ve ona dikkat kesildim.

Geçmişin FısıltılarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin