Bölüm 32 "Fotoğraf"

744 45 43
                                    

Hayatın güzel gittiğini düşünmeniz yeterlidir, düşünür düşünmez hayat yeniden eski kötü halini almakta gecikmez. Birinin size değer verdiğini düşünmeniz yeterlidir, bir şey yaşanır ve size değer verdiğini düşündüğünüz kişinin umrunda olmadığınızı anlamanız gecikmez. Ve bu iki his de aynı büyük kapıya açılır, hayal kırıklığı.

İç dünyanızda güçlü bir sarsıntı yaşarsınız o kapıdan içeri girdiğinizde. Gerçek olduğuna kendimizi inandırdığımız şeylerin aslında bizim inanmak istediklerimiz olduğunu fark ettiğimizde her şey için çok geç olur. Parçalara ayrılmışsınızdır artık. Hayattan bir tokat yemişsinizdir ve bu hayat boyunca yiyeceğiniz tokatlardan sadece biridir. Ama siz inatla aynı hatayı on kez yaparsınız usanmadan. Bazen hata olduğunu fark etmediğiniz için.

Birine ya da bir şeye inanmak insanların yaptığı en büyük hatadır. Ya da inanmak istediğimiz şeye inanmak farkında bile olmadan. Sonu her zaman pişmanlık olur. O pişmanlıktan kurtulamazsınız.

Ama Deniz'e inanmanın sonunda pişmanlık göremiyordum. Elmas gibi büyülü bir şekilde paıldayan mavi irislerinin içine baktığım zaman samimi olduğuna inanıyordum sadece. Derin bakışlarına maruz kaldığım anlarda onun dünyasında kayboluyormuş gibi hissediyordum.

Deniz'in dünyası. Her bir karışını gezmek istediğim ve merak ettiğim tek yerdi. Geçmişini öğrenmek için can atarken, geleceğinde hayatının bir köşesinde olmak isteyen aciz yanımla gözlerine bakıyordum. Tabi bu mümkün değildi. Babamın suçlu olduğunu kanıtlarsa nefreti daha da yoğunlaşacaktı ve beni yine bir daha hiç görmek istemeyecekti. O gün gerçekten gelecekti ama ben burada oturmuş onun hayatında iletişimi kesmediği biri olmayı hayal ediyordum. Bu da düşündüğüm diğer her şey gibi aptalcaydı.

Deniz ikimize güzel bir kahvaltı hazırlamıştı ve mutfaktaki masada ikimiz kahvaltı ederken ister istemez üç ay öncesindeki kahvaltılarımız aklıma gelmişti. Şimdi o masum konumdan çok uzaktaydık. Aramızdaki bu mesele rahatsız ediciydi. Sonunu bilmediğim bir oyunun içindeydim ve bilinmezlik beni korkutuyordu.

Şimdi ise salondaki koltuklarda oturuyorduk. Deniz yayvanca oturup bir bacağını diğerinin üstüne gevşek bir biçimde atmıştı. Bana bakıyordu. Kahvaltıda pek konuşmamıştık.

"Planın ne?" diye sordum ben de onun gibi koltuğa yerleşerek.

"Babana ve o katile hak ettiğini buldurmak," deyip omuz silkti. Bu konu her açıldığında kalbim acıyacak mıydı? Nefesim bile düğümleniyordu ve hiç de rahat hissetmiyordum.

"Ne yapmayı düşünüyorsun bunun için diyorum."  Oturuşunu toplarken ciddileştiğinin farkına vardım.

"Baban dava dosyalarının kopyalarını eve getirir mi? Ya da avukatlardan alır mı? Biliyor musun?" Düşünürken kaşlarım hafifçe çatıldı. Ama fazla düşünmem gerekmemişti. Babamın işi hakkında pek bir bilgim olmadığını fark etmiştim.

"Bir iş çantası var. Ama elinde dosya ile eve geldiğini görmedim. Babamla hiç işi hakkında konuşmadım. Bilmiyorum." Cevabımın Deniz'i tatmin etmediği ortadaydı. Kaşları hemen çatılmıştı.

"Şaka mısın sen?" Gözlerimi devirip geriye yaslandım.

"Babamla olabildiğince az iletişime geçmek benim için daha kolaydı." Deniz derin bir nefes aldıktan sonra kafasını hafifçe salladı. Eliyle çenesini ovarken düşünüyordu.

"Babanın ofisine gireceksin. 2013 tarihli dosyaları ara. 13 Temmuz 2013. Eminim o adam bu dava ile ilgili bir şeyler saklıyordur." Sesinden hissettiğim öfke iyice yelkenlerimi suya düşürürken belli belirsiz kafamı salladım. Babam ondan gizlice ofisini karıştırdığımı duysa eminim büyük bir kavga çıkardı evde.

Geçmişin FısıltılarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin