Küçük tatlı dükkandan sonra büyük avm'de yaklaşık iki saat kadar daha oyalanmıştık, hava kararmaya yüz tutmuştu. Deniz acıktığımız için bizi güzel bir restorana getirmişti, restoranın içi iştahımı daha çok açmıştı.
Bir garson gelip siparişlerimizi aldıktan sonra oturduğum açık renk deri koltukta geriye doğru yaslandım. Deniz de sırtını geriye yaslamış, oldukça rahat bir pozisyon almıştı.
Sessizce birbirimize bakıyorduk, bir yandan ona böyle bakmak eğlenceliydi ama bana böyle derin bakarken aklından neler geçirdiğini ölesiye merak etmek tam bir işkenceydi. Ortamdaki sessiz ve garip havayı bozma görevini yine ben üstlendim.
"Arkadaşların var mı?" Deniz'in gözlerinde ifade belirmedi, az önceki durgun ve düz bakışlarını bozmadı.
"Açım, Duru. Bana açken soru sorma." Deniz umursamaz bir şekilde bakmaya devam ederken sözleriyle öfkem yeniden uyandı. Kollarımı sinirle göğsümde birleştirip kaşlarımı çattım. Bana hiç soru sormam için fırsat bırakmıyordu ki.
"Açken soru sorma, o zaman soru sorma, bu zaman soru sorma. Ne zaman soru soracağım ben?" Sesim yüksek çıktığı için yan masadaki kadın bizim masamıza kısa bir bakış atmış, ne olduğunu kolaçan etmişti. Ben istifimi bozmadan Deniz'e bakıyordum, hala daha gözleri durgun bakıyordu, bu da sinirlerimi daha çok zıplatıyordu. Sanki beni takmıyormuş gibiydi.
"Var," dediğinde arkadaşlarından bahsettiğini anladım. Anlaşılan bu çıkışım onun fikrini değiştirmişti, fakat sıkılgan görünüyordu. "Ailem gibiler. Göktuğ, Emre, Cenk ve Ata."
Birden ona gıpta ettiğimi fark ettim. Acaba benim arkadaşlarım da benim ailem gibi miydi? Onlarla her şeyimi paylaşabileceğim can dostlarım bir yerlerde şu an benim için üzülüyor muydu? Belki de kimse henüz yokluğumun farkında değildi. Her nedense bu düşünceye inanan tarafım daha ağır basıyordu ve beni istemediğim bir ruh haline sokmaya uğraşıyordu.
"Neden o kavgada tektin o zaman?" derken tek kaşım şüpheyle havaya kalktı. Bu soru karşısında Deniz'in kaşları çatıldı. Ne zaman o kavga ile alakalı bir soru sorsam yüzü aynı öfkeli ifadeye bürünüyordu.
"Onları bu kavgaya bulaştırmak istemedim. Zaten benim için yapmadıkları şey yok, ben de onlar için her şeyi yapıyorum." Bu sözler arkadaşlarını daha çok merak etmemi sağladı. Muhtemelen çok uzun zamandır tanışıyor olmalıydılar. Kısa süreli arkadaş olsalardı birbirleri için her şeyi yapmaya göze alırlar mıydı?
"Onlarla tanışmak çok güzel olurdu," dedim gülümseyerek. Bu gülümseme içimden geldiği için engelleme girişiminde bulunmadom. Deniz de hafifçe gülümsemişti, gülümsemesinin ardında duran gizli anlamı yorumlayamadım.
"Emin ol onlar da seni merak ediyor." Yüzümdeki gülümseme genişledi, benden arkadaşlarına bahsetmiş olması hoşuma gitmişti. Ama bu kısa sürdü, ben onun hayatını kurtarıp başına bela olmuştum, tabi ki arkadaşlarına bunu söyleyip yardım isteyecekti.
"Ne güzel işte. Bu akşam onları çağır." Teklifim karşısında Deniz bir süre gözlerimin içine baktı ve düşündü.
Deniz, "Bakarız," derken garsonlar ikimizin tabaklarını önümüze bıraktılar.
"Bak," diyerek onu sinir etmeyi amaçladım, amacım sonuç da buldu. Bana çok ters bir bakış attı. Bazen bu beni gerçekten eğlendiriyordu.
"Dua et çok açım." O bana ters ters bakarken ben ona gülümseyerek bakıyordum.
"Teşekkür ederim kıyafetler için," dedim tekrardan. Benim için para harcamasını teşekkürsüz bırakmak istemiyordum. Bu bir yana onun için bir şeyler bile yapmak istiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Geçmişin Fısıltıları
Roman d'amourVe ışıldayan bir yıldız kaydı gökyüzünden, iki gencin hayatı yeniden kesişirken. Uslanmaz kader, iki gencin birbirlerini tanıyor olmalarını nadir bir tesadüfe bağlayan zıt hayatlarına, birlikte bir yön çizmelerini sağladı.