Yaptığımız her seçim, karşımıza çıkan iki yoldan seçtiğimiz bir tanesi, kaderimizi yeniden çiziyor. Tüm ihtimalleri yeniden yapılandırıyor ve önümüze seçmemiz gereken yeni seçenekler sunuyor.
Benim için ilk yol ayrımı, Deniz'i korkusuzca kavga ederken gördüğüm andı. Eğer içime doğan cesur bir hisle onun yanına koşmasaydım, şu an annem ile birlikte yaz tatili yapıyor olabilirdim. Annesiz geçen yıllarımın telafisini yaparken, annemi yeniden tanıyabilirdim. Onun sevgisini hissedebilirdim, mutlu olabilirdim.
Fakat o seçimi yaptığım an gelecekte yaşayacaklarımı bilmiyordum, kimse bilemezdi.
Kasada sırasını bana veren otuzlu yaşlarındaki anne ve küçük tatlı kızına bakarken kendi küçüklüğümü düşünüp dalmıştım.
"Altmış iki lira." Kendime gelip hızlıca aldığım kitapların ücretini ödedikten sonra kasiyerden poşetimi aldım ve sıramı arkamdakilere verdim.
"Pardon!" Çantama attığım gözlüğümü çıkartacakken arkamdan biri seslenince sese doğru döndüm. "Sanırım siz düşürdünüz." Bana uzattığı şeyi görünce minnetle gülümsedim. Bu akşam Pelin ile gideceğimiz yerde bir grup çıkacaktı ve bu yüzden Pelin bize biletleri almıştı.
"Teşekkür ederim," dedim bileti alırken. Çocuğun hafif kıvırcık kısa saçları saman rengiydi. Gözleri benimkine benziyordu, sanki önceden karşılaştığım biri hissine kapılmadan edemedim.
"O grubu severim."
"Arkadaşım da seviyor, kaçırmak istemedi. Eğer kaybetmiş olsam çok kızardı. Sayenizde." Benden en az dört yaş büyük gibi görünüyordu, uzun boyluydu ve kaşında ufak bir çizik vardı. Gülümseyip önemli değil anlamında kafasını salladı.
"Size gerek yok, Cenker," deyip elini uzattığında elini sıktım.
"Duru." Memnun olmuş bir ifadeyle gülümsediğinde ben de gülümsemesine karşılık verdim. Ardından başıyla selam verip kitapçıdan çıktı.
Bileti bir kez daha kaybetmemeyi dileyerek çantama atıp yerine gözlüğümü çıkardım. Temmuz güneşi tepeye yükselmiş ve herkesi bunaltmaya başlamıştı. Bir an önce kendimi eve atmak için sabırsızlanıyordum.
Deniz ile en son görüşmemizin üzerinden iki gün geçmişti ve iki gündür iletişim halinde değildik. İki gün önce onun evinden çıkarken Beste'nin gönderdiği fotoğrafımıza bakmayı ihmal ettiğim söylenemezdi tabi.
Fotoğrafların ruhu başka oluyordu, herkes baktığında farklı duygular çıkarabilirdi. İkimizin fotoğrafını saatlerce inceleyebileceğimi biliyordum, sıkılmadan. Bu garip bir histi, içime karşı konulmaz huzur yayıyordu. Ben farkına varamadan beni gülümsetebiliyordu. Sadece ikimizin fotoğrafın bakmam yeterliydi bunun için. Son zamanlarda pek gülümseyemediğimi düşünürsek benim için artı bir puana sahipti.
Çalan telefonumla kafamdaki düşüncelerden sıyrıldım, arayan Deniz'di. Ekranda onun ismini görmek gülümsememe sebep olabiliyordu, ki bu istemediğim bir şeydi.
"Deniz?"
"Konuşmamız lazım yarım saat içinde bana gel. Müsait değilsen yarın gel çünkü benim de işlerim var." Güzel, emir verme gününde olan bir Deniz İlhan'a karşı gelmemem gerektiğini biliyordum. Ya da iki gündür görüşmemiştik ve onu görmek istiyor da olabilirdim. Yine de ilk seçenek ağır basıyordu.
"Geliyorum," dediğimde telefonu yüzüme kapattı. Olgun kişiliğimle telefona dil çıkardıktan sonra huysuz adımlarımı birbirine ekleyerek Deniz'in egzotik apartman dairesine doğru yolumu tuttum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Geçmişin Fısıltıları
RomanceVe ışıldayan bir yıldız kaydı gökyüzünden, iki gencin hayatı yeniden kesişirken. Uslanmaz kader, iki gencin birbirlerini tanıyor olmalarını nadir bir tesadüfe bağlayan zıt hayatlarına, birlikte bir yön çizmelerini sağladı.