Bölüm 39 "Plan"

64 6 1
                                    

           

Merhaba, hala burada olan bir okuyucu varsa.

Hayattan ancak fırsat bularak ve kendimde yazabilecek gücü ancak bularak bölümleri düzenleyip, yazıp paylaşma kararı aldım. Başladığım işi hiçbir okuyucum devam etmeyecekse de bitirmek için buradayım. Biliyorum, çok uzun zaman oldu ama keyfimden yazmamazlık etmediğimi bilin. Yazmak benim için kaçışken, beni mutlu eden şeyken nasıl olur da keyfimden yazmam ki?

Umarım siz de benim gibi bu hikayeyi, gizemi ve karakterleri özlemişsinizdir, keyifli okumalar dilerim!

----

Saniyeler birbirini kovalamayı bırakmış, kalbim çaresizce sadece görevini yapabilmek adına atmaya devam ediyordu. Henüz on sekiz yaşındaydım ama şimdiden tanıdığım, değer verdiğim insanlar tarafından ihanete uğrayarak insanların içindeki iyiliğin var olduğuna dair umutlarımı yitirmeye başlıyordum. Bu, dünya ve insanlık adına acı bir gerçekti.

"Aklımda bir şey var," dedi Deniz yüzümü avuçlarının içine alırken. "Onun nerede olduğunu öğrenmen gerekiyor şu an."

"Deniz," dedim sesimdeki zayıflığı gözler önüne sererek. Hayır, diyecektim ama Deniz buna müsaade etmedi.

"Hadi, Duru, toparla kendini. Öğren şu pezevengin nerede olduğunu." Yanaklarımı okşayıp kendi kendine derin bir nefes aldı ve devam etti. "Güven bana sadece."

Deniz'in bakışlarındaki inatçılığı ve kararlılığı gördüğümden huzursuzca telefonumu çıkardım ve Dora'yı aramaya koyuldum.

"Duru?"

"Sana bir şey soracaktım da." Sesimi normal tutmaya çalışsam da beceremiyordum. Dora'nın bunu yakalamamasını umarak bekledim.

"Sor da, iyi misin sen? Sesin bir garip sanki." Ama yakalamıştı, her zaman olduğu gibi.

"İyiyim iyiyim," diye geçiştirmeye çalışıp devam ettim. "Barış'a bir işim düştü de. Nerede olduğunu biliyor musun?"

"Bu akşam ablasıyla çıkacaktı o, bizim pizzacıya gideceklerdi."

"Tamamdır teşekkür ederim."

"Var senin bir şeyin ama ısrar etmeyeyim neyse. Görüşürüz sonra."

"Görüşürüz," deyip içimden Dora'ya minnettar olarak telefonu kapattım ve Deniz'e baktım. "Pizzacıdaymış ablasıyla."

"Hadi gidelim," deyip ayaklandı ve beni de kaldırmak için elini uzattı ama istemiyordum işte. İçimden hiçbir şey yapmak gelmiyordu. Barış'ı görmek, onunla yüzleşmek hazır olmadığım bir şeydi. O kadar öfkeliydim ki yüzünü bile görmek istemiyordum.

"Gelmek zorunda mıyım? En azından bu gece?"

Deniz yeniden yanıma oturdu ve ihtiyacım olan şeyi yaptı; beni kendine çekip sarıldı. Kollarımı ona dolayıp başımı da göğsüne yasladım ve tüm dünyaya gözlerimi yumdum. Keşke kalbim de hissettiğim tüm acıya gözlerini yumabilseydi ama bu kimse için mümkün değildi, o acıyı çekmek zorundaydık.

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Geçmişin FısıltılarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin