İnandığımız doğrular.
Doğru olduğuna inandığımız her şey bizim istediğimiz şekilde doğru çıkmıyordu, dünyanın en aptalca hissettiren duygusuydu belki de. Olmasını istediğimiz gibi olmuyordu bazen gerçek. İhanet gibiydi, oldukça yaralıyordu.
Benliğin, öylece inandığın duvarın arkasında dururken gerçek gelip o sağlam duvarı yerle bir ediyordu, seni bir anda savunmasız bırakıyordu.
Kaldırılması güç bir histi, altından kalkamayacağımı biliyordum, eğer bu işte bir yanlışlık yoksa. Çünkü kafamda birçok yer oturmuyordu.
"Nasıl yardım edeceğim?" dedim kaşlarım çatılırken. Vücudum şoka girmişti, saç diplerim ve ellerimin içi terliyordu.
"Eğer babanın rüşvet aldığını kanıtlarsak o pezevenk içeri girer ve ablam huzur içinde yatar." Okyanus mavisi, eşsiz gözlerin odağına baktım. Görmeyi beklemediğim bir duygu vardı. Umut muydu? Gözlerindeki parıldayan umut ışığı beni iyice bozguna uğratırken gözyaşlarım şiddetini artırdı ama sesimi çıkarmadan ağlamayı oldukça iyi biliyordum.
Eline bir umut geçmiş gibi hissettiğini tahmin ediyordum, ama babamın işinde ne kadar ciddi davrandığını bilmiyordu. Hayal kırıklığına uğradığında her şey daha beter olacaktı. İçimden bir ses kafasını çıkardı düşüncelerimin arasına; ya hayal kırıklığına uğrayan ben olacaksam? Bu ihtimal doğru gelmiyordu. Şu an yaşadığım hiçbir şey doğru gelmiyordu, sanki en kötü kabusumdu.
Deniz'in parmağını yanağımda hissettiğimde tenimde karıncalanma hissettim, bedenim ısısını git gide artırıyordu. Deniz yanağımdaki göz yaşını silerken yüzündeki o sert ifade yerini koruyordu, hiç oradan gitmeyecekmiş gibiydi. Parmağını çektiğinde gözlerimin içine baktı.
"Bana yardım et," dedi Deniz İlhan.
Göz bebeklerim irileşirken Deniz'in gözlerindeki ümit ışığı kalbimi deşiyordu, kanatıyordu, acıtıyordu. Ne yapacağımı bilmiyordum, zihnimde sadece ön iki dişi ayrık, kocaman gülümseyen küçük Deniz vardı. Neden sadece ona ahmağım teki olduğu için öfkeli kalıp buradan def olamıyordum? Neden içimdeki yoğun merakı söküp atamıyordum ve hala burada öylece oturuyordum?
Telefonum çalmaya başladığında bakışlarım yatağın üstünde duran telefonuma yöneldi. Deniz bakışlarımı takip ettiğinde telefonumu gördü ve hemen arkasında duran telefonuma uzanıp eline aldı. Kaşları çatılmıştı.
"Kim?"
"Şu seni aldatan çocuk," diye cevap verdi. Sıkıntılı nefesimi dışarı üfledim ve kafamı ellerimin arasına aldım.
Sorunlar sarmaşık misali her yanımı sarmıştı. Bana nefes alma izni tanımıyorlardı, sadece beni bitirmeye çabalıyorlardı. Yakında bunu da başaracaklarını tahmin etmek güç değildi.
"Her şey üst üste gelmek zorunda çünkü," diye söylenirken Deniz'in elindeki telefonumu almak için elimi uzattım ama telefonumu geri çekti. "Verir misin? Konuşmadığım sürece aramaya devam edecek. Belki o aptal notu bırakan kişi de Arda'nın tanıdığı falandır, bir şeyler öğrenirim."
Deniz'in yüzü gerilirken kafasını olumsuz anlamda iki yana sallayıp telefonumun üst tuşuna bastı ve rahatsız edici bir ısrarla çalan telefonu susturdu. Gözlerimi devirdim. Benim telefonumda bile söz hakkı ilan ediyordu, kendi dediğini yapıyordu. Fazla sinir bozucuydu ama buna kızamayacak kadar karmaşanın içindeydim.
"Sorumu cevaplamadın," diye ısrar etti.
Ne cevap vereceğimi bilmiyordum ki. Ne olurdu ben her şeyin ötesinde kalsaydım, öğrenmek istemediğim şeylerin ağırlığı altında parçalanmasaydım?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Geçmişin Fısıltıları
RomanceVe ışıldayan bir yıldız kaydı gökyüzünden, iki gencin hayatı yeniden kesişirken. Uslanmaz kader, iki gencin birbirlerini tanıyor olmalarını nadir bir tesadüfe bağlayan zıt hayatlarına, birlikte bir yön çizmelerini sağladı.