Bölüm 16 "Bale"

675 52 21
                                    

2000

Uzaktan izlemeye başladı küçük kız, arkadaşlarının yanında dans etmekten utanıyordu. Sindi beyaz duvarın arkasına, narin ellerini göğsünde birleştirdi.

Bu rahatlatıcı müziği aslında o kadar çok seviyordu ki. Yalnız kalsa kendini müziğin içine hiç düşünmeden bırakabilirdi. Tınılar yavaştı, özeldi. Annesi küçük kızın neden klasik müziği bu kadar çok sevdiğini anlayamasa da bu konu hakkında küçük kızın heveslerini kırmıyordu.

"Duru!" diye seslendiğinde bale öğretmeni Esra Hoca, küçük kız saklandığı yerden bulunduğu için üzüldü. "Tatlım, gel hadi." Esra Hoca, Duru'ya gelmesi için işaret edip gülümsüyordu. Alıştırmaya çalışıyordu ufak kızı bu kursa.

Duru, utana sıkıla duvarın arkasından çıkıp yavaş ve ürkek adımlarla öğretmenin yanına geldi. Diğer kızlar ona dikkatle bakıyordu ve bu da küçük kızın daha çok utanmasına sebep oluyordu. Esra Hoca, minik elleri tutup gülümseyerek Duru'ya baktı.

"Bir de sen denemek ister misin? Ben sana göstereceğim. Bakalım sen nasıl dans ediyorsun?" Duru yavaşça kafasını sallarken aklında annesinin öğütleri vardı. Buraya en iyisi olmak için gelmişti.

Esra Hoca, müziğe eşlik edip ilk klasik duruşu göstermişti küçük Duru'ya. Ardından, "İşte böyle," dedikten sonra duruşunu düzeltmişti. "Dene hadi. Yardım edeceğim."

Duru usulca kafasını salladıktan sonra zihnine az önce Esra Hoca'nın yaptığı duruş geldi, ardından elinden geldiğince aklındaki duruşu yapmaya çabaladı. Bir an ayağı sendelemişti, gözler onun üstündeydi ve küçük kızın yanakları aniden kızarmıştı. Esra Hoca hemen Duru'nun kolunu tutup düşmesini engelledikten sonra Duru yarım bıraktığı işi tamamlayınca Esra Hoca onu gururla alkışlamıştı. Birkaç arkadaşı da. Bazı kızların sinsi bakışlarını umursamadı Duru. İlk denemesini başarmıştı, eve gittiğinde annesine bunu sevinçle anlatacaktı.

Küçük kız gülümsemişti.

*

Düşüncelerimin kelimelerden arınmasını sağlamaya çalışarak gözlerimi yeni bir güne araladığımda karşılaştığım manzara kalbimin teklemesine sebep olacak kadar kusursuzdu.

Durgun ve sıcacık solukları düzenli aralıklarla tenime değiyor, karanlık dalgalı saçları boynumu gıdıklıyor, yanakları ona dokunmam için beni dürtüyordu. Dudağımı dişlemem bile gülümsememe engel niteliğe ulaşamadı. Kolları, kendimi uykuma bırakmadan tam önce olduğu gibi sıkıca belimi sarmıştı. Bu fikir midemi okşuyordu, tıpkı onun kokusunun ciğerlerimin her köşesini okşadığı gibi.

Gözlerini açtığında baştan aşağı kıpkırmızı olacakmışım gibi hissediyordum. Dün gece Deniz'in ılık dudakları tenime değmiş ve birden dudaklarının değdiği yerden alevler çıkmaya başlamıştı. Bunu düşünmek bile kalbimi hızlandırıp göğüs kafesime işkence ederken onun mavi gözlerine nasıl bakacaktım? Huzursuz bir nefes aldım.

Dün gece söyledikleri inatla kulağımın etrafında dört dönüyordu ve ben inatla her kelimeyi görmezden gelmeye çabalıyordum. Fakat bu konuda da başarılı olduğumdan pek emin değildim.

Onu izlerken kalbimden geçenler, dün söylediği şeylerden cesaret alır gibiydi.

Gözlerini kırpıştırmaya başladığında ensesindeki saçlarıyla hafif hafif oynayan parmaklarımı hızlıca oradan çektim. Mavi gözler uykulu uykulu açıldığında bir an nerede olduğunu kavrayamamış bir halde şaşkınca baktı. O da haklıydı, uyanıyordu ve karşısında onu yakından izleyen bir çift göz duruyordu.

Geçmişin FısıltılarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin