Ecem'le geçirdiğimiz yorucu günün ardından ve eve dönecekken Deniz'le yaşadığımız o olaydan sonra gece yatağıma yattığımda tüm gece boyunca rahatsızca bir sağa bir sola dönmüş ve yorgunluğuma rağmen uyuyamamıştım. Ardından sabah olduğunda vücudum uykusuzluğa dayanamayıp yenik düşmüş, kendini uykuya teslim etmişti. Bunun sonucunda bütün bir günü uyuyarak geçirmiştim. Gece uyandığımda da Deniz'i evde bulamasam da panik yapmayıp, televizyon izlemiştim. Panik yapmamıştım çünkü biliyordum ki Deniz beni bırakıp gidecek kadar ödlek değildi, onun yanındaydım ve bu iş bitene kadar bana yardım edeceğini söylemişti. Bu yüzden gece uyandığımda televizyon izleyip zaman çürütmüştüm ve vücudumun saati şaştığından yine de uykum gelmiş ve hatırlayamadığım bir an uykuya dalmıştım. Ertesi sabah uyandığımda ise kendimi rahat yatağımda bulmuştum.
Şimdi de Emre ve Cenk buradaydı. Ve söylediklerine göre birazdan kapı çalacak, Beste gelecekti. Beste'nin de onların arkadaş grubundan bir kız olduğunu öğrenmiştim ve tanışmak için heyecanlanıyordum.
"Siktir, cidden mi?" Emre gözlerini açarak Deniz'e bakarken Deniz tezgahta sipariş verdiğimiz pizzaları açıyordu.
"Orospu çocuğu karşıma tek başına çıkamıyor," diye yanıtladı Deniz. Sesindeki öfkeyi sezmemek elde değildi. Öfkeliyken kendimi oldukça huzursuz hissediyordum.
Emre kibirle gülümserken Cenk de aynı edayla tebessüm etmişti. Ben de onları sus pus izlemeye koyulmuştum, fazla uyku vücuduma garip gelmişti, hala üzerimde ağırlık hissediyordum.
"Nasıl düzelecek bu konu?" Emre ciddileşirken Deniz ona kısa bir bakış attı.
"Dün gönderdiği piçi uyardım. Eminim ne söylediysem hepsini harfi harfine ona yetiştirecek. Eğer yine de bu işin peşini bırakmazsa da bıraktırtacağım."
Tüylerim diken diken olurken kaşlarım çatıldı. Deniz'in bir kavgaya daha karışmasını istemiyordum, hele de benim yüzümden. Midemin bulandığını hissettiğimde gerilen yüzüm buruştu.
"Bir daha kavga edemezsin," dedim sesimdeki lanet olası çaresizlik tınısıyla.
"Bunu kafana takma, güzelim." Kafamı iki yana salladım. Nasıl bu kadar rahat olabildiği hakkında bir fikrim yoktu, dün geceden hiç etkilenmemiş miydi?
Olaylar karşısında soğukkanlı kalmaya bağışıklık kazanmış gibiydi.
"Hafızam yerine geldiğinde ailem beni korur. Ne bileyim işte, bir daha görüşmeyiz. Sadece hafızam gelene kadar sabret. Onlarla bir kez daha kavga edemezsin."
Mideme kramplar girmeye başlamış ve beynime birden ağırlık çökmüştü. Sunduğum fikirler kalbimi huzursuz ediyor, hoşnutsuzluk her yanımı sarıyordu fakat olması gerekenin zaten bu olduğunu içimdeki sesler birleşmiş bana bağırıyordu. Anılardan sıyrılmış, yalnız başına kalmış beynime mantıklı gelen tek çözüm yolu buydu. Deniz bana hafızam geri gelene kadar yardım edecekti ve bir daha görüşmeyecektik. Tıpkı Deniz'in istediği gibi. İki taraf da hayatına kaldığı yerden devam edecekti. Sadece bu önümüzdeki iki hafta bize iki yıl gibi uzun gelecekti, o kadar.
Sabır duygumuzu içimizdeki derinliklerden çıkarıp ona sıkıca tutunmamız gerekiyordu.
Deniz'in yanıma geldiğini fark ettiğimde gözlerimi derinlerden çekip çıkardım ve mavi gözlere baktım. Güven verici bir şekilde bana bakıyorlardı. Kalbim bu güvenle titrerken, Deniz'in dolgun dudakları hareket etmeye başladı ve hemen arkasından sesi kulaklarımı işgal etti.
"Duru, sen beni düşünme. Hafızanı düşün. Bunlara kafanı yorma. Sadece hatırlamaya çalış, o kadar."
İtiraz etmek için konuşacakken Deniz'in işaret parmağı dudaklarımın üstüne kapandı. Gözlerimdeki ısrar edici ve inatçı duygular kendini geri çekerken, şaşkınlık göz bebeklerimi büyütüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Geçmişin Fısıltıları
RomanceVe ışıldayan bir yıldız kaydı gökyüzünden, iki gencin hayatı yeniden kesişirken. Uslanmaz kader, iki gencin birbirlerini tanıyor olmalarını nadir bir tesadüfe bağlayan zıt hayatlarına, birlikte bir yön çizmelerini sağladı.