Sanırım burayı özlemem yeni bölüm ekleme hızımdan belli oluyordur, sizler de bu macerayı özlediniz mi? :)
*
"Yani, gerçekten onu anlamak çok zor!" diye sitem etti Pelin çatalını tabağın kenarına umursamadığı gürültüyle koyarken. Gerçi şu an umursayacağı son şey öfkeyle tabağına çarptığı çatalın gürültüsüydü. "Gururlu bir egoistin teki resmen!" Öfkeyle koyduğu çatalı yeniden öfkeyle eline aldı ve tabağındaki elma dilim patates kızartmasını didikleyip hıncını zavallı patatesten çıkarmaya çalıştı, bu yaptığının farkında bile değildi. "Beni öpmesine izin vermemekte çok iyi etmişim," dedikten sonra gözleri anında bizi bulduğunda bunun söylemek istemediği ama ağzından kaçırdığı bir şey olduğunu anlamış oldum. "Yani demek istediğim, hem benimle konuşuyor hem de gidip mekanlarda kızlarla takılıyor. Gelemem ben böyle şeye."
Pelin, Dora ve ben öğle yemeğine çıkmıştık, teklifi de ben yapmıştım çünkü Deniz'in arkadaşlarıyla başka bir işi çıkınca yalnız kalmak istememiştim. Eve gidesim de gelmediği için arkadaşlarımla buluşup onlara hayatımda olup bitenleri anlatmaya karar vermiştim. Bunu Deniz'e söylediğimde fikrime itiraz etmemiş, çenelerini kapalı tutmalarını tembihle demişti.
Şimdi de Pelin Göktuğ'dan bahsediyordu. Kısa süreli arkadaşlıklarına nasıl son verdiklerinden. Pelin'i yıllardır tanıyordum, Göktuğ'dan hoşlandığını adım gibi biliyordum. Her tavrı bunu kanıtlasa da birbirleri için yaratılmadıklarını erkenden anlamış olması beni mutlu ediyordu. Çünkü Pelin hep cıvıl cıvıl, erkeklerin onun peşinde koştuğu kız olmuştu ve sık sık onlar yüzünden üzülebiliyordu.
"Bu şartlarda onunla hiçbir şey olamayacağımı çok net söyledim." derken kaşlarının arasında ince bir çukur oluştu. Kararlı gözüküyordu. Küllü saçlarını kulağının arkasına tıkıp bakışlarını tabağına yöneltti. "O da itiraz etmedi," dedi hayal kırıklığı kokan, kırılgan sesiyle. Belli etmemeye çalışıyordu ama üzüldüğü tüm yüzünden okunuyordu. "Artık bir yerlerde karşılaştığımızda birbirimize selam verir bir daha da suratımıza bakmayız." Son sözlerini söylerken sesinin güçsüz çıkması söylediği şeyin tam tersini istemesinden kaynaklanıyordu. Arkadaşımı tanıyordum. Erkeklerden yana şansı yaver gitmiyordu ama erkeklerle de arası iyiydi, kolayca aşık olabiliyor ve kendine de kolayca aşık edebiliyordu. Sadece genellikle yanlış kişilere aşık oluyor ve sonra da üzülüyordu.
"Boş ver," dedim omuz silkerek. En yakın arkadaşımı bu durumda kaç kez teselli etmiştim bilmiyordum ama tecrübeliydim. "Göktuğ gider başkası gelir, sen sadık birini hak ediyorsun ve o kişi hiç beklemediğin bir anda hayatına girecek. Çünkü aşk böyle bir şey." Gülümseyip Pelin'in elini sıvazladım. Romantik konuşmam ona iyi geliyordu çünkü Pelin hayattaki büyülü şeylere, aşka inanan bir kızdı. "Göktuğ sadık kalmayı beceremiyorsa bu onun kaybı, hiçbir zaman senin tarafından sevilemeyecek. Bence bir şeyler yaşamadan bu yoldan vazgeçmen iyi oldu, kalbin kırılmamış olur."
"Haklısın," dedi Pelin dudaklarına yayılan tebessümle. Ardından tabağındaki zavallı patatese işkence etmeyi bıraktı. "Beyaz atlı prensim beni bulana kadar erkeklere yüz vermiyorum artık, yazıyorum şuraya."
Dora ile birbirimize bakıp aynı anda güldük. "Umarım bu sefer başarırsın Pelincim ya," diye dalga geçti Dora. Çünkü ikimiz de Pelin'in karşısına onunla ilgilenen yakışıklı bir çocuk çıktığında ilgiye hayır diyemeyeceğini biliyorduk.
"Sen ne demeye çalışıyorsun ya? Başarırım tabi," dedi kendine güvenli bir şekilde. "Bundan sonra böyle."
"Aynen aynen," dedi Dora gülmesinin arasından. "Eminim başarırsın prenses Pelin." İnanmadığı ortadaydı, insanlar kendileri gerçekten istemediği sürece değişmezlerdi. Ama Pelin'in ilgiyi sevmesi Göktuğ'un onu üzmesini haklı çıkarmazdı, Göktuğ'u gördüğüm ilk anda arkadaşımın hesabını soracaktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Geçmişin Fısıltıları
RomantikVe ışıldayan bir yıldız kaydı gökyüzünden, iki gencin hayatı yeniden kesişirken. Uslanmaz kader, iki gencin birbirlerini tanıyor olmalarını nadir bir tesadüfe bağlayan zıt hayatlarına, birlikte bir yön çizmelerini sağladı.