Bölüm 8 "Öfke"

712 51 16
                                    


Öfkenin sessiz gürültüsünü Deniz'in kusursuz yüzünden okuyabiliyordum.

Karşımızda uzun boylu, yirmili yaşlarda bir genç duruyordu. Saçları üç numara kesilmişti, montunun içindeki koyu renk tişörtü gövdesini sarmış, kaslarını belli ediyordu. Belirgin elmacık kemikleri, kirli sakalı ve yüzündeki alaycı sırıtış eşliğinde Deniz ve beni süzüyordu.

Deniz bir elini benden çekip sesin sahibine dönse bile diğer eli tüm korumacılığıyla belimde sıkıca duruyordu.

"Siktir ol git," diye tısladı Deniz dişlerinin arasından.

Karşımdaki yabancı çocuğun Deniz kadar sert bir havası yoktu, bundan çok uzakta, bir sokak serserisi havası vardı. Aklıma sokak serserilerinin beni kenara sıkıştırdıkları anın zihnimde oluşturmaya çalıştığı sahneleri hızlıca kovaladım, şimdi sırası değildi.

"O kadar kavga ettik, hala tanışamadık. Üzülüyorum ama." Genç adam dalga geçercesine konuşurken, bir yandan susmak nedir ciddi anlamda bilmeyen beynime doluşan soru işaretleri daha bir gerilmeme sebep oluyordu. Sorular karşısında bulamadığım cevaplara sabır taşı olsa çatlardı, biliyordum.

"Git o piçe söyle, karşıma konuşacaksa kendisi çıksın." Deniz'in sesindeki katılık benim bile kanımı donduruyordu. Sert olmak onun havasına kazınmıştı, bunun için özel bir çaba harcamadığı ortadaydı. Öfkelendiğinde belki de dünyanın en sert insanı olabiliyordu.

Karşımdaki serseri adam anladığım kadarıyla Deniz'in asıl sorunu olduğu o kişinin arkadaşıydı. O kavgada Deniz'in canının yanmasında parmağı olan çocuklardan biri karşımda duruyordu ve bu fikir bile midemin bulanmasına yetiyordu. Tüm bedenim sinirle kasıldı. Kaşlarım çoktan çatılmış, yüzümde iğrenir gibi bir ifade oluşmuştu. Ama kimse beni fark etmiyordu, ikisi de birbirlerine odaklanmıştı.

Deniz'e mümkünmüş gibi biraz daha sokuldum, tek istediğim bu lanet olası durumun içinden kurtulmaktı. Deniz'in yüzünde ufak bir tebessüm oluşturabilmek ve sorunlardan olabildiğince uzaklaşabilmek. Çenesindeki muazzam gamzeyi izleyip güzelliği hakkında boş boş düşünmek. Fakat şu an bunların hiçbiri gerçekleşmesi mümkün görünmüyordu. Ortama oldukça bir enerji hakimdi ve alınan nefesler gergindi.

"Aslında o da bu tatlı sarışınla tanışmak istiyordu," diye cevapladı karşımdaki çocuk rahatça. "Aslında tam sarışın sayılmaz ya. Maviş mi demeliydim?" Gözleri yüzümü ve sonra bedenimi adice süzerken rahatsızca kıpırdandım.

Tatlı kelimesini onun ağzından duymak oldukça itici gelmişti ve şu an kendimi her şeyden bihaber hissediyordum. Kim hakkında konuştuklarını, neden kavga ettiklerini ve aralarındaki sorunu bilmeden bu konuşmaya şahit olmak cevapsız soruların usanmak bilmeden birikerek başımda ağrı topu oluşturmasına ne yazık ki sebep oluyordu.

Ayrıca, kendimi karşımdaki çocuğun tilki bakışlarından kurtarmak istiyordum. Küçülüp, eriyip, ayak bastığım asfalta karışmamın ne kadar mümkün olduğunu beynimde tarttığımda sonuç hayal kırıklığından başka bir şey olmadı.

"Onun hakkında tek kelime bile ağzına alma." Deniz'in benden bahsettiğini anladığımda gergin vücudum garip bir yolla biraz olsun gevşedi ve göğüs kafesimden, gerginliğimden bulanan mideme doğru sıcak hava dalgaları aktı.

Kafamı yavaşça Deniz'e çevirdiğimde karanlık gözleriyle karşımızdaki serseriye dikkatle baktığını gördüm. Öfkesini dışarıya korkutucu bir şekilde yansıtıyordu, yüzündeki tüm kaslar gerilmişti ve her an beklenmedik bir şey yapabilecek gibiydi. Onu böyle görmek istemiyordum, sinirlerine hakim olabileceğinden emin değildim.

Geçmişin FısıltılarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin