Birkaç gündür bir insanın yaşayabileceği belki de en ilginç şeyleri yaşıyordum. Dışarıdan bakıldığında hafıza kaybım ve sonrasında olanlar hayret uyandırıcı ve merak duygusunu körükleyen bir roman konusu gibiydi. Fakat bunun içinde olup yaşıyor olmak çok başkaydı. Hafıza kaybı dediğimiz şey zaten başlı başına bir gariplik abidesiydi.Her saniye kim olduğumu hatırlama umuduyla yaşıyordum ve her hatırlayamadığım saniye umut halkalarımdan biri daha kırılıyordu. Bu berbat bir histi. Kendimi işe yaramaz ve değersiz hissettiriyordu. Kim olduğumu ve neler yaşadığımı bana sunmayan bir beyin. Bilinmezliğin hedef noktası olmaya devam ettikçe kendimden biraz daha nefret ediyordum. Zihnimdeki soru yığını her gün bir kat daha artıyordu. Bulamadığım cevaplar, içimi kemirip bitiren onlarca soru ve ne hissedeceğini şaşırmış kalbim.
Düşündükçe derinlere batıyor gibiydim. Okyanus gibiydi. Çırpınıyordum ama beni derinlere çekmekten vazgeçmiyordu. Sonunda bu olayın beni bitirmesinden endişe ediyordum. Sonsuza kadar böyle kalmaktan ve hayatımın o hastane odasında uyanmamdan önceki kısmını hiçbir zaman hatırlayamamaktan korkuyordum.
Merak duygum içimdeki en köklü ve en güçlü duygu haline gelmişti. Ama merakımı beslemedikçe merakım beni içten içe öldürüyordu. İşin kötüsü ise ne yapacağımı bilmeyişimdi. Acemi hissediyordum.
Yine de Deniz yanımda olduğu için ona minnettardım. Bana yardım etmek için elinden geleni yapıyordu, her zaman. Ama o benden yardım istediğinde... Ah, kalbim burkuluyordu. Ablası hakkında anlattıkları ve yaşadığı olaylar kolay sindirilebilecek şeyler değildi. Üstesinden gelmeyi bir şekilde başardığı için ona ömrümün sonuna kadar hayran kalacaktım. Fakat ablasına duyduğu özlemi, eşsiz mavi irislerine yansıttığı an, benim elimden hiçbir şey gelmediğinde kendimi herhangi bir uçurumdan atmak istiyordum. O an onun için her şeyi yapabilirdim ama ne yapabileceğimi bilemeyecek kadar aptaldım. Sadece gözlerindeki masum duyguların içinde kaybolduğumu hissediyordum. Tüm kalkanlarını indirmiş oluyordu ve o savunmasızken tek yapabildiğim kuru bir sarılıştı. Elimden daha fazlası gelmediği için kendimden nefret ediyordum, her zaman da edecektim. Dilim bağlanıyordu ve doğru kelimeleri seçemiyordum. Sadece sarılıyordum. Tıpkı şu an olduğu gibi.
Saat gece yarısına geliyordu. İlk kez parmaklarım karanlık dalgalı tutamların arasında gezinme şansını yakalamıştı. Kalbim, uzun süredir istediği şeyi elde ettiği için halinden pek memnundu.
"Böyle mutlu musun peki?" diye sordum. Deniz'le küçük bir sohbete başlamıştık ve konu tek yaşamasına gelivermişti. Ardından oturduğumuz koltukta onu kendime çekip bana sarılmasını sağlamıştım, onu çaresiz görmek beni üzüyordu ve kelimelerimi toparlayamadığımdan sadece ona sarılabiliyordum. Konuşma ilerledikçe ellerime hakim olamamış ve tanıştığımızdan beri istediklerini ellerime vermiştim. Gece siyahı saçlar. İlk başta ne tepki vereceğini bilememiştim ama o hiç tepki vermeyerek içime su serpmişti.
Dışarıdan arabaların ve şehrin gürültüsü gelmiyordu, mutfak da sessizdi ve bu nedenle evin içinde nefes alışlarımızın seslerini duyabiliyorduk. Deniz derin bir iç çekip göğsüme daha çok sokuldu. Uykusunun geldiğini tahmin ediyordum.
"Benim için en iyisi bu," dedi kestirip atarak. Yine cevap vermekten kaçmaya uğraşıyordu ama onun milyon tane kilitli kapısını açmayı deneyebilirdim. Daha önce konuşmuştu, yine anlatabilirdi.
"Özlüyorsan bunu söyleyebilirsin. Kötü bir şey değil." Göğsümün biraz yukarısında, Ecem'in benim
için aldığı yumuşacık kazağımın kapatmadığı yere yüzeysel olarak değen dudaklarının kıvrıldığını hissettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Geçmişin Fısıltıları
RomanceVe ışıldayan bir yıldız kaydı gökyüzünden, iki gencin hayatı yeniden kesişirken. Uslanmaz kader, iki gencin birbirlerini tanıyor olmalarını nadir bir tesadüfe bağlayan zıt hayatlarına, birlikte bir yön çizmelerini sağladı.