Acımasız ve güzel.
Deniz'i tanımlayabileceğim en yerinde iki kelime bundan ibaretti. Kıskanılası bir görünüşü vardı. Korkusuzluğuyla birleştiğinde ortaya harika bir iş çıkmış oluyordu.
Evet, acımasızdı. Ona gitmemesi için tüm cesaretimi toplayarak gitme dediğim halde bunu başarıyla görmezden gelip beni yalnız bırakmış ve gitmişti. Şu an ne yapıyordu? Hangi kızlaydı? Hangi kıza midemi sarsan o muhteşem gülümsemesiyle bakıyordu? Mavi gözlerine ukalalık katarak hangi kızı büyülüyordu? Dolgun dudakları hangi kızın tenine değip, değdiği yeri yakıyordu?
Midemin boğazıma tırmandığını hissedince tüm bu sorulara dur diyerek ağırlaşan beynimdeki yükü hafifletmek istedim. Deniz gittikten sonra birkaç saat uyuyakalmış fakat bu uzun sürmemiş, uyanmıştım. Gözlerimi ovalarken odadaki karanlığa alışması için birkaç saniye beklemek zorunda kaldım. Ardından odamdan salona inmek için kalktım.
Dışarı çıktığımda gözüm Deniz'in odasının kapısına takıldı, kapı yarıya kadar açıktı, ışıklar da öyle. O dışarı gitmeden önce Işıl Teyze'den gelmiştik ve odasının ışığının açık olmasının tek bir anlamı olabilirdi, Deniz eve gelmişti. Bu gerçeği fark etmemle kendimi onun odasının kapısında bulmam bir olmuştu.
Odanın içine baktığımda Deniz'i rahatça görebiliyordum. Tekli siyah koltuğa gelişigüzel bir şekilde oturmuştu, elindeki cam bardakta muhtemelen viski vardı. Tavanı izliyordu, tam göremesem bile kaşlarımın çatık olduğunu anlamıştım.
Bir adım atıp içeriye doğru girdiğimde Deniz hala beni fark etmemişti.
"Deniz?" Deniz'in bakışları ağır ağır beni bulduğunda bedenimi kapıya yaslamıştım ve elim kapı kolunu kavramıştı. Bakışları düzdü.
"Duru?"
"Sen gitmemiş miydin?" diye gevelediğimde kafasını aşağı yıkarı salladı, kaşları hala çatıktı, bakışları hala düzdü.
"Gittim." Alnım kırıştığında gözlerimi ondan çektim ve ayaklarıma bakmaya başladım.
"İşin çabuk bitti yani," dediğimde aksini iddia etmesi için içimde nedenini bilmediğim bir duyguyla kıvranıyordum ve bu kendine öfkelenmeme sebep oluyordu.
"Evet," dediğini duyduğumda ruhuma yediğim darbeyle kaşlarım çatıldı ve Deniz'e baktım.
"İğrençsin," derken kafamı iki yana sallıyor ve keşke bunları bilmeseydim diye içimden geçiriyordum. Bu lanet olası şeyi bilmek istemiyordum. Bunu da unutmak istiyordum. Her şeyi unuttuğum gibi.
"Kafamı dağıtmaya ihtiyaç duyduğum için beni suçlayamazsın," dedikten sonra omuz silkti. "Ben buyum." Çenemin titrediğini hissettiğimde bakışlarımı yeniden ayaklarıma çevirdim, elim kapı kolunu daha sıkı kavramıştı.
"Dağıttın mı bari?" diye sordum. "Kızlar iyi geldi mi?" Neden birden bu kadar dağılmış gibi hissediyordum? Saç diplerim neden birden terlemiş ve vücuduma oldukça rahatsız edici bir sıcaklık çökmüştü? Bu sinirlerimi bozuyordu.
Sorumu görmezden gelip, "Yanıma gel," dediğinde ona baktım.
"Ne?"
"Yanıma gel," diye tekrarladıktan sonra bardağında kalan birkaç yudum viskiyi bitirip ayağa kalktı ve yatağının önünde durdu. Kaşlarını kaldırıp bana uyarıcı bakışlar atmaya başladığında onun yanına doğru ilerledim.
Yanına ulaştığımda Deniz bana doğru uyuşuk bir adım attı, her hareketi sarhoşluğunu bağırıyordu. Elimi kavrayıp bir adım daha atacakken her şey saliseler içinde ışık hızında gerçekleşmişti. Beyefendi dengede duramadığı için ayağı takılmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Geçmişin Fısıltıları
RomanceVe ışıldayan bir yıldız kaydı gökyüzünden, iki gencin hayatı yeniden kesişirken. Uslanmaz kader, iki gencin birbirlerini tanıyor olmalarını nadir bir tesadüfe bağlayan zıt hayatlarına, birlikte bir yön çizmelerini sağladı.