JUNGKOOK
Bilincim yerine geldiğinde kendimi yumuşak yatakta buldum. Ama hâlen gözlerimi açmakta ısrarcıydım. Sanki açarsam daha fazla canım yanacakmış gibi hissediyordum.
Zorlukla da olsa gözümü açtığımda, kendimi beyaz ışıklı ve beyaz duvarlı bir odada buldum. Yaralarım sarılmış bir şekilde duruyordum. Ama parmağımı hareket ettirecek halim yoktu.
Altımdaki yatağın yumuşaklığı hoşuma gitsede, buranın neresi olduğunu ve benim ne işim olduğunu anlamaya çalıştım. Gözümü odada gezdirirken, buranın ne bizim evin olduğu ne de hastane olduğunu anladım.
Çünkü benim böyle bi odam yoktu. Karanlık, sadece bir kişinin sığacağı, yataksız ve penceresiz, rutubetli bir odada kalıyordum. Tabii ona oda denirse... Hem bizim evimiz de böyle lüks ve pahalı eşyalarımız yoktu.
Aynı şey hastane içinde geçerliydi... Kapının açılmasıyla bu düşüncelerimden kurtuldum. İçeriye giren adamın hemşireye benzer bir havası vardı. Yanıma gelip serumumu kontrol ederken benim uyandığımı gördü.
JİN: Uyanmışsın Jungkook! hemen Taehyung'a haber verip geliyorum.
Deyip yanımdan ayrılmıştı. Konuştuklarını idrak ettiğimde daha da şaşırdım. Ne yani beni Taehyung mu buraya getirdi. Ama nasıl? En son yaşadığım anı hatırlamaya çalıştığımda, babam bileğimi tutup derimi yüzmeye çalıştığı an geldi. aklıma. İstemsizce titrerken gözlerimden yaşlar akmaya başlamıştı...
TAEHYUNG
O gün Jeon'ların evinden gittikten sonra Jungkook denen o çocuk aklımdan çıkmadı. Bizim yanımızda çocuğa böyle davranıyorlarsa, biz olmadığımızda kim bilir çocuğa neler yapıyorlardı.
Zaten yüzü bilekleri boynu tanınmayacak hale gelmişti daha fazla şiddet görse yaşamayacağı kesindi. Namjoon ve Hoseok ile arabaya binip depoya gitmek için yol almaya başlayacağımız sırada, arabayı durdurup aşağı indim.
Onlara bakıp; "siz gidin ben burada kalacağım" dediğim anda onların hiç bir şey demeden arabadan indim. Kendi arabama binip biraz bekledim. Neden beklediğimi bilmeden...
Onlar gittikten sonra, arabadan çıkıp evin etrafında tur atmaya başladım.
İçerden bağrışmalar geldiğinde içerde ne olduğunu anlamaya çalışmam uzun sürmedi .Muhtemelen Jungkook yine şiddet görüyordu. Sesler artıkça Jungkook'un acı dolu feryatları da artıyordu. Sadece ağlıyor ve istemsizce bağırıyordu.
Kim bilir bu hayvan ona neler yapıyordu. Kısa süre sonra sesler kesip üst katta devam etti. En üst katta ki odanın ışığı yandı ve tam net göremesemde, babası olacak o hayvan elindeki kemere benzer bir parçayla Jungkook'a vurmaya başladı.
Daha net görebilmek için telefonumun kamerasıyla ekranı büyütüp izlemeye başladım. Evet sadece izledim. Gidip ayırmak gibi bi amacım yoktu.
...Aradan kaç saat geçti bilmiyorum. Jungkook denen o çocuğun çığlıkları ve acı dolu bağırışları kesilmesine rağmen babası durmuyordu. Kesin öldü diye içimden geçirdim.
Arabamın kapısını açıp tam bineceğim sırada, Jeon'ların evinin kapısı açıldı. Bay jeon Jungkook'un saçını tutup, âdeta bir nesne gibi sürüklemeye başladı. Bahçeye çıkarıp, cebindeki Kelepçeyle Jungkook'un bileğini duvardaki demirle kelepçeledi.
Sonra arkasına bile bakmadan, bu soğuk havada vücudu kanlar içinde olan çocuğu bırakıp, kendi sıcak olan evine girdi.
...Onun gittiğine emin olduktan sonra bahçeye girip Jungkook'un yanına gittim. Ona baktığımda baygın olduğunu anladım. Gerçi bu darbelerle hayatta kaldığına şükretsin.
Yüzü tanımayacak hale gelmişti. Sabah ki Jungkook ile şimdi ki Jungkook arasında dağlar kadar fark olmasada yüzü daha beter hala gelmişti. Vücudunu saymıyorum bile.
Üstündeki incecik kumaş parçası kırmızıya boyanmış ve paramparça olmuştu. Bileği sırtı yanık içindeydi. Ben böyle onu incelerken ayağıma doğru akan kırmızı sıvıyı fark ettim.
Kafası ve vücudu kanıyordu ve bu normal bir şekilde yavaş akmıyordu. Resmen 2 dakikayla ayağımın yanı kan gölüne dönmüştü. Hemen müdahale edilmezse öleceği apaçık belliydi.
Onu yanıma alıp almamakla kararsız kalınca, en son yanıma almaya karar verdim. Ama kelepçeyi nasıl çıkaracağım hakkında hiç bir fikrim yoktu. Bileğine baktığımda kelepçeyle biraz zorlansa çıkacak gibiydi. Bende bileğini tutup kelepçeyi çıkarmaya başladım.
...Jungkook'u hastaneye götürüp ilk müdahaleleri yaptıktan sonra 2 gün hastanede kaldı. Taburcu olduğunda onu benim evime getirmiştim. Hemen hemen 1.5 haftadır halen bilinci kapalıydı. Doktor kısa süre sonra bilinci tekrar yerine gelir, demesinden tam tamına bir hafta geçmişti. Neresi kısaydı bu!
...
Şu an bilinci açıktı ve bana ürkek bakışlarla bakmaya başladı. Sanırım benden korkuyordu zaten öyle olması gerekiyordu. Ona dönüp "sonunda uyanabildiniz Jungkook Bey! Hiç uyanamayacaksınız sanmıştım. Malûm ben olsaydım, ben de böyle bir yerden uyanıp rahatımı bozmak istemezdim öyle değil mi?"JUNGKOOK
Bakışları ve sözleri içimi ürpertti. Bunun elinden çekeceğim vardı. Ne diye beni buraya getirdiyse, getirmeyi bırak ben buraya nasıl geldim, neden beni getirdi? Bu konu hakkında hiç hir fikrim yok.
Ancak iyi şeyler için getirmiş olmadığı apaçık belliydi. Ben böyle boş ve korkak gözlerle ona bakmaya devam ettiğimde, sinirlenip bana bağırmıştı.
"Niye suratıma bakıp duruyorsun önüne dön! seni işe yaramaz!"
Bana bağırdığında istemsizce titreyip bakışlarımı hemen çekmiştim. Korkuyordum hemde çok korkuyordum...
THE END
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Prisoner Slave
FanfictionBorcunu almak için gittiği evde Jungkook'u gördüğü an ona aşık olup fakat bir türlü onuruna yediremeyen Taehyung, bir sebepten dolayı onu kendi evine götürür ve ona köle muamelesi yaparak kendinden soğutmaya çalışır ama Taehyung'un bilmediği bir şey...