TAEHYUNG
Kapımın çalınmasıyla gözlerimi zorla açmıştım. Seojoon kapıyı şiddetle vurarak "amca uyan! Kahvaltı hazır seni bekliyoruz!" Deyip duruyordu. Sesten rahatsız olduğum için yorganı kafama kadar çekip gözlerimi tekrar kapadım. Tek istediğim biraz yalnızlık ve uykuydu fakat Seojoon sayesinde bu da olmamıştı.
Dakikalar geçtikçe kapıya daha fazla vurarak uyanmamı bekleyen velete karşı " DEFOL GİT BAŞIMDAN!" diye bağırdım fakat Seojoon bunu da dinlemeyip kapıya vurmaya devam etmişti. Yeter artık bu çocuktan bıkmıştım sanki yeterince derdim yokmuş gibi birde bununla uğraşıyordum.
Jungkook'un ölümünden tam 2 gün geçmişti. Onun yokluğunu, kokusunu, sesini çok özlemiştim. Ama elimden bir şey gelmiyordu. Sağıma bakarak Jungkook'un yatakta uyuyor olduğunu hayal ettim. Yanağımda ıslaklık hissettiğimde yine ağladığımı anladım. Benim minik meleğim... Ölmek için daha çok küçüktü. Daha ona yeni yeni iyi davranmışken onu kendime sevdirmeye çalışmışken beni sevmeden, kendimi affettirmeden ölmüştü.
Ona yaşattığım acıları, döktürdüğüm gözyaşlarını, attırdığım acı dolu çığlıkları hepsi gözümün önüne geçip gidiyor, acımı bir bıçak gibi açıyordu.
Ölmeden önceki halinde bile yapmış olduğum yaranın sargısı duruyordu. Onları yaptığımda ki halini hatırladıkça ölmek istedim. Her gün bu pişmanlıkla yaşamaktansa her gün aynı acıyı çekmektense ölmek daha iyiydi.Evet, ölmek daha iyiydi. Çünkü insan öldüğünde acı çekmiyordu. pişman olmuyordu. Sevdiğinden ayrı kalmıyordu... Belki ölmek tek kurtulma yoluydu. Hayatın acımasızlığından kurtulmanın tek yoluydu ölmek. Peki ya ölünce istediğimiz olacak mıydı? Sevdiğimize kavuşacak mıydık? Pişman olacak mıydık? Ya da bir daha acı çekmeyecek miydik?
Diyelim ki bunların hiçbiri olmayacaktı. İstediğimiz her şey olacaktı fakat ya bunlar bizi kandırmak için hayatın bir oyunuysa ya sevdiğimize kavuşamayacağımız gibi tüm kötü duyguları yaşarsak. O zaman ne olacaktı? Öldüğünde zamanı geriye alamazsın "baştan başlamak istiyorum" diyemezsin. Çok pişmanım! Böyle olacağını bilemiyordum lütfen beni tekrar diritin!" de diyemezsin.
Çünkü artık her şey bitmişti. Dünya yoktu zamanı geriye sarma yoktu. Sevdiğin insanlar yoktu. Yaşamak istemediğin duygulardan kurtulma yoktu. Peki ya o zaman ne yapacaktık? Pişmanlığı artık sonsuza kadar yaşayacaktık. Tekrar ölmek olmadığı için tüm bu acıları sonsuza kadar yaşayacaktık.
Böyle olmasını hiçbir insan istemezdi. Kim isterdi ki zaten...
"Amca hadi ama!!"
Seojoon'un bağırmasıyla içimden sabır dileyip ayağa kalktığım sırada Yoongi Seojoon'a "Seojoon her yerde seni arıyorum hadi gel banyo vakti" deyip onu götürmüştü. Onlar kapımın önünden gittikten sonra ben de banyoya gidip günlük rutinimi yapmaya başladım. Belki banyo yaparak birazcıkta olsa Jungkook'u unuturdum. Pek mümkün olmasa da.
...
JEONG
(Kafadan isim uydurmaca)
Sabahın erken saatlerinde uyanıp günlük rutinimi yaptıktan sonra işe koyuldum. Malum işimin ilk günü kovulmak istemem. Hemen mutfağa giderek kahvaltı hazırlamaya başladım. Sanırım buranın sahibi de benim gibi yeniydi. Umarım nazik ve sakin olur umarım...
Kahvaltıyı hazırlamayı bitirdiğimde hemen onun odasına onu uyandırmak için gittim. Yatağa doğru adımlarken yatakta uyuyan bedene baktığımda olduğum yerde kalmıştım.
Yatakta uyuyan sanki bir insan değilde bir melekti. Bembeyaz teni siyah saçları minik dolgun kiraz dudakları ve yanaklarıyla adeta büyülenmiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Prisoner Slave
FanficBorcunu almak için gittiği evde Jungkook'u gördüğü an ona aşık olup fakat bir türlü onuruna yediremeyen Taehyung, bir sebepten dolayı onu kendi evine götürür ve ona köle muamelesi yaparak kendinden soğutmaya çalışır ama Taehyung'un bilmediği bir şey...