Mezarlık

515 44 33
                                    

Jungkook

Kahvaltımı bitirir bitirmez montumu ve şemsiyemi alıp dışarıya çıkmıştım. Çıkmadan öncede korumalarla tartışmıştım. Hempsi de Hoseok hyung yüzündendi. Benim korumasız dışarıya çıkmama izin vermemiş ve bir de üstüne üstlük korumaları da tehdit etmişti. Bu duruma çok sinirlenmiştim. Sonuçta ben artık özgür bir insandım. Hangi özgür bir insan istemediği halde yanında koruma bulundurur ki?

Hoseok'le telefonda uzun süre konuşmamızdan sonra haklı olarak ben; kazanmış ve şu an da korumasız yürüyüş yapmaya başlamıştım. Evden baya bi uzaktıydım. Şehre ulaşıp alışveriş merkezine giderek biraz alışveriş yapmak istiyordum.

Şehrin giriş Kısmından biraz uzakta mezarlıklar vardı. Tabii ben ormanın içinde yaşadığım için şehir, bir hayri o kadar da uzaktı. Arabadan gitmek isterdim ama bu temiz havayı tadarak, özgürlüğümün ilk gününü serbestçe dışarıya çıkarak kullanmak istedim.

Issız yollardan giderken sol tarafımda ki mezarlıklara bakarak yürümeye başladım. Mezarlığın giriş kısımlarında çoğunluklu olarak çocukların olduğunu görünce yüzümdeki neşe anında sönmüştü. Zavallı çocuklar kim bilir ne gibi hayelleri hayatları vardı. 

Bunları düşünürken duraksadığımı fark edip tam ayaklanacağım sırada biraz öteden gelen ağlama sesleriyle durup o tarafa bakmıştım. Benden baya uzaktaki bir mezarlığın baş ucunda ağlayan bir adamı  gördüğümde gözlerimi kısarak ona daha dikkatlice bakmaya başladım. adamın ağlaması ve ardı ardına sıraladığı özürleri birbirine karışırken onu daha dikkatli izlemek için yanına doğru gitmeye başladım.

Belki yanına giderek ona biraz moral verip sakinleşmesini sağlardım. Yanına doğru adımlarken kafamı mezarlığa çevirip mezar taşında ki ismi okuduğumda neye uğradığımı şaşırmıştım.

" Jeon Jungkook"

Gördüklerimi idrak ettiğimde sesli bir şekilde yutkunmuştum. Mezar taşına bakarken yerde ağlayan kişinin Taehyung olduğunu fark ettiğim gibi elim ayağım dolaşmıştı. Hemen bir kayalığın arkasına saklanarak kendimi gizlemeye çalıştım.

Taehyung'un ağlama sesleri gittikçe artmış, hıçkırıkları nefes almasını zorlamıştı.

" Özür dilerim Jungkook. Ne fayda edecek bilmiyorum ama özür dilerim. Her şey için sana yaptıklarım için özür di..."

Devamını getiremeden öksürmeye başlamıştı. Kayalığın kenarından kafamı çevirerek daha dikkatli bir şekilde izlemeye çalışırken yanağımda hissettiğim ıslaklıkla ağladığımı fark ettim. Tekrar  kayaya sırtımı dönerek ayaklarımı kendime doğru çekip kafamı dizlerime gömerek sadece onu dinledim. 

Özlemiştim... Onun sesini bana seslenişini yüzünü kokusunu çok özlemiştim. Keşke eski hayatımıza tekrar geri dönebilseydik fakat bizim eski günlerimiz de güzel değildi. Çektiğim acılar, attığım çığlıklarım, yalvarışlarım...

Bana böyle davranmasına rağmen ben onu özlüyordum. Elimin tersiyle akmış olduğu göz yaşlarımı silip tekrar onu izlemeye başladım. Taehyung benim olduğunu düşündüğü mezara elini koyup yavaş bir şekilde okşamaya başladı. 

"Keşke şu an yanımda olabilseydin. Keşke o incil gözlerini görebilseydim."

Taehyung'un ağlaması şiddetlenirken hıçkırıkları da artmaya başlamıştı. Onu bu halde görmeye hiç alışık değildim. Özellikle de benim için ağlamasına hiç alışık değildim. 

Kendimi kötü hissetmeye başlamıştım. Akan gözyaşlarımı silerken kalbimin acıdığını fark ettim.

Buradan gitmem gerekiyordu. Taehyung'un beni fark etmemesi gerekiyordu. Ayağa kalkıp adımımı atarak gitmek için harekete geçecektim ki kalbimin sızladığını fark ettim. Gitmek istemiyordum. Sonsuza kadar onun yanında olmak istiyordum. Hem onu bu halde bırakıp gidemezdim. Onun hayatını karartıp mutlu olmaya çalışamazdım. 

Prisoner SlaveHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin