11. Bölüm

445 72 123
                                    

Merhaba yıldız ışıklarım, nasılsınız? Size artık bu şekilde sesleneceğim. Neredeyse bütün kurgularımda yıldızların bir önemi olduğu için ve siz de benim ruhumu aydınlattığınız için çok manidar oldu.

Bu ara yine biraz dikkat dağınıklığı yaşadığım için küçük yazım yanlışları görürseniz diye şimdiden özür dilerim. Görürseniz hemen oraya yorum yapın düzelteyim.

Eveet, yorum sınırımız 80. Bol bol yorumlarınızı bekliyorum ona göre. Keyifli okumalarrr 💘

🌠

Çaresizlik, korkunun gölgesidir. Korku var oldukça var olacak, onunla büyüyecek ve nice kalpleri fethedecektir. Korku yalnızca sevdiklerim söz konusu olduğunda kalbime uğrardı, çaresizlik de onun en güçlü askeri olarak peşi sıra gelirdi ve birlik olup ruhumu karartana kalbimi parçalayana dek orada kalırlardı. Şimdi dört bir yandan kalbimi kuşatan korku, çaresizliğin elinden tutup ona yol gösteriyordu. 

Dışarıda bir yerlerde çığlık sesleri vardı, korku onlara da misafir olmuştu. Savrulan bedenimin etrafını büyüyle korumaya alıp Flair’a ulaşmaya çalıştım fakat o da çoktan kendi büyüsüyle korunmuş, büyüsünü bana yönlendirmişti beni korumak için. Büyülerimiz buluştu ve birleşti, etrafımızı daha güçlü şekilde sardı. 

Bizi dışarıya, alevlerden ve kalıntılardan uzağa taşıyan büyü bedenlerimizi son ana kadar serbest bırakmadı. Ne zaman ki yan yana artık sıcak olan betona çöküp öksürükler eşliğinde nefes almaya başladık, büyü de o zaman kayboldu. Kafamı kaldırıp yaşaran gözlerimle sokağa baktığımda alevlerin her yanı sardığını gördüm. Yalnızca Rivera ikizlerinin binası tamamen yok olmuştu ama diğer evler de alevlerden nasibini almıştı.

Kapkara bir sis bulutu karanlık gökyüzüne uzanıyor, ateş sokağı aydınlatıyordu. Ayağa kalkıp Flair’ın da kalkmasına yardımcı oldum. Duman yüzünden çatallaşmış sesimle konuştuğumda gözyaşlarına bulanmış gözleri bana döndü. “Sen yardıma ihtiyacı olanlara yardım et.” Kulaklarıma yeni yeni dolan bağırış sesleri gözlerimi daha da yaşarttı. “Ben Drake’i bulacağım.”

Gitmeden önce kollarını boynuma sardı ve hıçkırıklarını bastırdı. “Ona yardım et Aria. O bunu isteyerek yapmadı.”

Sarılışına karşılık verdim ve ardından hızlıca yanından ayrıldım. Vücudumda zarar gören bir yer yoktu, yalnızca kolumu bir yere çarpmış olmalıyım ki dirseğimden aşağıya parmaklarıma kadar kan süzülüyordu. Ötede, birkaç sokak ileride alevler gökyüzünü boyadığında Drake’in orada olduğunu anladım. 

Yürüyerek zaman kaybetmek yerine bir portal açıp birkaç sokak ötede çıktım. Dumandan dolayı onu göremiyordum ama ayın parlak yüzüne sanki gölgesi düşüyordu. Korku dolu çığlık sesleri acılı haykırışlara karışıyordu. Mnestra sakinleri rüyalarının güvenli kollarından alınıp bir kâbusun kucağına atılmıştı.

Drake'in gürültülü zihnine girdiğimde paniği benim de bedenimi sarstı. O kadar panik içinde, korkmuş, öfkeli ve acı dolu haldeydi ki ne yaptığının bilincine varamıyordu. Düşüncelerini sakinleştirmeye çalışsam da benden daha baskın bir etken bunu engelliyordu. Benden daha güçlü, daha karanlık, daha öfkeli biri. Alchera, koruma büyülerimin tümünü kırmış bir kukla misali Drake’in bedenini hareket ettiriyordu ve zihnine her an daha korkunç fikirler aşılıyordu.

Etrafımı koruyucu bir kalkanla çevreleyip gözlerimi kapattım ve derin bir nefes aldım. Teker teker Mnestra’da bulunan her canlının solukları, adımları, kalp atışları ve düşünceleri bana akmaya başladı. Karmakarışık bir insan silsilesinin arasından aradıklarımı bulup çıkarmak neredeyse bir dakikamı benden çaldı.

Avery: Son DördünHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin