Selamlar! Nasılsınız?
Bölümü okurken satır aralarına yorum yapmayı unutmayın. Keyifli okumalarr 💌
🌠
Zaman durmadan ilerler ancak karanlıkta yaşayanlar bunu fark etmez. Onlar için yalnızca boşluk, karanlık ve acı vardır. Zamanın dokunuşlarından muaf olduklarını sanırlar ama o devam eder. İlerlemeye, yaratmaya ve yıkmaya. Zaman kimi zaman yenilikleri yaratır kimi zaman da onları yıkar.
Güzellikleri, tarihin parçalarını, bir zamanlar parlayan her şeyi zaman yıkar geçer ve geride kaybolmak üzere olan kalıntıları kalır. Yavaşça her şeyin üzerini örter, karanlığın dahi. Işığa da karanlığa da dokunabilen tek kavram zamandır; yeryüzünün üzerini örten gökyüzü gibi zaman da ışığın ve karanlığın üzerini örter. Kafasını kaldırıp bakmayı bilenler onun varlığını görebilir fakat birçoğu onu unutmuştur.
Alchera zamanın varlığını unutalı çok oluyordu. Yıllar onun için işlemiyordu, günler önemsizdi. Mevsimler gelip geçerken o kafasını kaldırıp bakmaktan acizdi, oysa bir baksa zamanın herkes kadar kendisi için de işlediğini görebilirdi. Ölümü kandırmanın kibri zamanın dokunuşlarını hissetmesini engelliyordu.
En güçlüleri dahi yenebilecek duyguya o da sahipti ve bu onu kaybetmeye zorlayacak araçtı benim için; kibir. Gözleri kör eden, kulakları sağır eden ve yalnızca kendini düşünen bir beyin yaratan kibir.
Alchera'nın beni getirdiği bu yer korkunç kabusların canlı bir şekilde oynadığı, zaman kavramının ve ışığın bulunmadığı bir yerdi. Buradayken ne zamanın yaratıcı dokunuşlarını ne de yıkımın dumanını hissedebiliyordum.
Bir zindandı burası. Demir parmaklıkları ya da duvarları yoktu. Alchera acıyı parmaklıklara çevirmişti, duvarlarını karanlıktan yaratmıştı. Burası şimdiye dek tutulduğum en korkunç zindandı, üstelik somutluktan uzaktı.
Kan Hücresi kadar yıpratıcıydı. Burada da güçlerimi kullanamıyordum. Reitunei'da olduğu gibi onları hissedemiyordum. Karanlık bütün iyi hislerimin üzerini örttüğü gibi güçlerimi de bastırıyordu.
Gözlerim artık karanlığa alışmıştı, ışığa ilk çıktığımda bir süre göremeyeceğimi biliyordum. Bunu bilerek yapmıştı. Buradan kurtulabileceğimi düşünüyordu ve bu gerçekleşirse Palau'ya yardım edememem için geçici bir körlüğe beni mahkûm ediyordu. O her ihtimali hesaplayıp beni bir şeylerden mahrum bırakadursun benim zihnim daha derinlere iniyor, onun erişmeye çalıştığı düşüncelerim bu yeri arşınlıyordu.
Yanıma yalnızca bir kez geldi. Karanlıkta onu göremedim fakat varlığını her an hissettiğimden daha yoğun hissettiğimde geldiğini anladım. Zihnime girmeye çalışıyordu. Ona boyun eğmemi bekliyordu. Neden kendi ayaklarımla ona gittiğimi öğrenmek için çıldırıyordu.
Ben ona değil, buraya gelmiştim. Zifiri Kule'ye. Onun gizlendiği, karanlıkla yeni baştan kurduğu bu yerleşkeye. Güçlerimden yoksun bir zavallı gibi göremediğim soğuk zeminde oturuyor olabilirdim ama tek yaptığım beklemek değildi. Zamanın gelmesini beklerken Zifiri Kule'nin hatlarını zihnimde canlandırıyordum.
Reitunei'ın ardından duyularım güçlerimden bağımsız bir şekilde gelişmişti. Güçlerim yokken de bir şeyleri hissediyor, algılıyor ve duyabiliyordum. Mesela karanlık gözlerimi kör etmişken bulunduğum katın tamamının karanlıkla kaplı olduğunu ve bir üst katta Alchera'nın gözlem odasının varlığını görebiliyordum. Hemen alt katımda bazen büyücülerin varlığını hissediyor, adım seslerini duyuyor ve merdivenleri çıkarlarken basamak sayısına kadar kulenin yapısını ezberliyordum. Karanlık gözlerimi kör etmişti fakat bilincim her zamankinden daha açıktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Avery: Son Dördün
Fantasía-Avery serisinin üçüncü kitabıdır. Karanlığın karşısında diz çökme, henüz yıldızlar kaybolmadı.