29. Bölüm

356 56 43
                                    

Herkese merhaba, nasılsınız? Bu bölüm minik bir geçiş bölümü şeklinde oldu. Okurken yorum yapmayı unutmayın olur mu?

Keyifli okumalarr

🌠

Ares Nobrent

Ölüm ve yaşamın iç içe geçmiş çizgileri benim için silikleşiyordu. Yaşayan ruhların varlığını hissedebildiğim kadar net hissediyordum ölülerin ruhlarını. Daima burada, benimleydiler. Parmaklarıma dokunuyor, bacaklarımı sarmalıyor, soğuk nefeslerini yüzüme üflüyorlardı. Dokundukları parmaklarım hareket etse onları kontrol edebilir, bacaklarım ilerlese aralarında dolaşabilir, yüzümü çevirsem onlarla göz göze gelebilirdim.

Karanlık puslu gecede ileriye dönük attığım her adımda ay ışığı sisin arasından belirip kayboluyordu. Ölülerin ruhları çevremde soluklanıyordu. Yakınlarda ölen birileri olmalıydı. Belki asırlar sonra belki günler önce belki de bugün içinde ama birileri ölmüştü çünkü ruhlarının varlığını hissediyordum.

Yeni keşfettiğim üzere ölülerin ruhlarına en kolay, ölümün yaşandığı yerlerde ulaşabiliyordum. Ruh, son ana tutunmaya meyilliydi. Bedenden ayrılmadan evvel sıkı sıkıya tutuyordu ölümden önceki son anı. Bu yüzden ölümün gerçekleştiği mekanlar, ruhların en çok cirit attıkları yerlerdi. Mezarlıklar, savaş alanları ya da bir saldırının olduğu yerler gibi. Şu an bulunduğum yer gibi.

Burada mezarlık olmadığını biliyordum, yeterince ruh konaklamıyordu. Bir savaş alanı olduğunu da sanmıyordum. Tahminlerimin arasında yalnızca saldırı kalıyordu ve Henry'nin bana ilettiği mesaja bakılırsa, çoktan bensiz eğlenceye başlamıştı.

Savaşa aşinalık kazanan kulaklarım bağırışların yerini saptamakta gecikmedi. İnce sis tabakasının ötesinde büyü akımları belirip kayboluyor, her adımımda savaşın sesleri kulağıma daha net ulaşıyordu. Henry'nin güvende olmadığını bildiğim kadar iyi biliyordum şu an kendini çok iyi savunabileceğini. Onun doğuştan gelen ve sonrasında mecburi bir gelişim yaşayan kendini koruma içgüdüleri vardı. Yaşamının her anında birilerinden, dış dünyadan, bazen yanındakilerden hatta kendinden bile kendini korumak zorunda kalmıştı. Fakat şimdi yardımıma ihtiyaç duyduğu su götürmez bir gerçekti.

Sis tabakası giderek yoğunlaştığında bir terslik olduğunu sezdim ve bu sezgi, adımlarımın yavaşlamasına neden oldu. Bir tuzağa körlemesine gitmek ne kendim için bir yarar sağlardı ne de Henry için. Akıllıca yaptığı planın sonucunda Nauru kurtlarıyla buradan ayrılmak varken kendimizi zor bir durumda bulabilirdik. Bu yüzden iki kat fazla dikkatli olmalıydım. Derken sağ yanda, bir kayanın üzerine tünemiş karanlık silüet dikkatimi çekti.

Kalp atışları öyle yavaştı ki ölmek üzere olduğunu düşündüm ama solukları sakin, yaydığı duyguları ölümden uzaktı. En önemlisi ruhu bana onun sıradan biri olmadığını fısıldıyordu. İster istemez duraksayıp onu süzdüğümde derinden gelen, hırıltılı bir ses duyuldu. "Yaklaş Ruh Efendisi. Aradığın cevaplar kadim olanın ellerinde."

Yıllardır birlikte yaşadığım arkadaşlarımdan çok iyi bildiğim büyünün o yakıcı kokusunu bu yabancıdan aldığımda tetikte bekler vaziyette ona yaklaştım. "Kim olduğunu söyle, cadı."

"Yaklaş Ruh Efendisi." dedi yeniden. Uzun, siyah pelerininin içinde kaybolmuştu ve bir kayanın üzerinde kamburu çıkmış halde oturuyordu. Yüzünü kapatan pelerinin başlığının altından belli belirsiz duman çıkıyordu. "En büyük dileğini, cevabını aradığın sorununu söyle. Bu gece Ruhların Efendisinin bir dileği kabul edilecek."

Avery: Son DördünHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin