6. Bölüm

480 89 108
                                    

Herkese merhaba! Nasılsınız?

Bölümü okurken yorum yapmayı bazen unutuyorsunuz biliyorum, o yüzden bu bir hatırlatma notudur: Satır aralarına yorum yapıp beni mutlu etmeyi unutmayınn! Keyifli okumalar dilerim 💖

🌠

Denizin fısıltısı en gürültülü acıyı bile bastırır. Dalgaların uğultusu yeryüzüne tutunduğunda toprak sessizliğe sığınır. Su yükseldikçe sesler alçalır. Kendi kalbinin sesini dahi duyamaz olursun. Atmaya devam eder, oradadır bilirsin ama senden uzaklaşır. Su onu sarmalayıp senden uzağa, kulaklarının duyamayacağı bir diyara taşır.

Belki de bu sebepten arkadaşlarımın acısını duyamadım, atılan çığlıklar suyun fısıltısında kayboldu. Çünkü krallığına hükmetmek zorunda olduğum suyun fısıltısı en güçlü çığlıklardan daha net ulaşıyordu kulaklarıma.

Su çekildiğinde ve karanlık dağıldığında savaşın ardında bıraktığı yıkımı algılayabildim. Toprak yarılmıştı, kimi bölgelerde yangın vardı ve büyüyordu, yerlerde bizim safımızdan da karşı taraftan da o kadar çok ceset vardı ki gözlerim üzerlerinde dolaşmakta zorlanıyordu. Tanıdık bir yüz görmekten korka korka baktım onlara.

Siyah bir duman usulca ateşin üzerinde kıvrılırken liderlerinin onları terk etmesinin ardından Larvlar da kaçışmaya başladı. İsyancılar arasında daha önce gördüğüm bazı kişiler yarılmış toprağın etrafında cansız halde yatıyordu. Titreyen bedenimi birkaç cesedin üzerinden ve etrafından geçirdim.

Kılıcım elime yapışmış gibi titreyen parmaklarıma rağmen düşmüyordu. Işığı sönmüştü ve ucundan kan damlıyordu. Biraz önce ışığıyla karanlığı yakmıştı. Biraz önce Alchera'nın geçmişine dokunmuştu. Biraz önce beni ve buradaki herkesi bir katliamdan korumuştu.

Midemin bulandığını hissettim, olduğum yere çökmek ve gözlerimi yumup beklemek istiyordum. Bu kâbusun biteceği günün gelmesini istiyordum ama kimse beni uyandırmak için bir hamle yapmıyordu. Dengede duramıyordum, karanlığın bedenimi yarıp geçen soğukluğunu hâlâ hissediyordum ve elimi karnıma koyduğumda bir boşluk hissiyatı yaşadım. Sanki bedenimin ortasındaki tüm sıcaklık çekilmişti. Sanki bedenimin yarısı ölüler dünyasına geçmişti ve o diyarın soğukluğunu benimsemişti.

Diğer yarım neredeydi? Ölüler diyarına geçtiyse Ares'in ona ulaşması gerekmez miydi? Etrafımda döndüm, ayağım yerdeki ölü bedenlerden birine çarptı. Tanımadığım onlarca yüzden biriydi, gözleri irice açılmıştı ve yüzüne kan sıçramıştı. Üzerinde Palau'nun geleneksek kıyafetlerinden biri vardı ve artık kıyafetin omuz kısımlarındaki rüzgâr dalgası kendi kanıyla kızıla boyanmıştı.

Birinin kolumu kavramasıyla soğuk bedenimin titrediğini anlayabildim. Henry'nin endişe yüklü suratı görüş açıma girdi ancak kıpırdayan dudaklarından çıkan kelimeleri duyamıyordum. Yüksek, canımı acıtacak kadar yüksek bir uğultu vardı kulaklarımda; bedenimin işleyişinde yanlış giden bir şeyler vardı.

Konuşuyor, beni sarsıyor ve kılıcımı almaya çalışıyordu. Etrafına yayılan enerjisi dalgalandı, görüntüsü bir an için buğulandı; kılıcımı elimden çekip aldığında dahi parmaklarımda hiçbir güç kırıntısı hissedemedim. Alchera bana ne yaptıysa, nasıl bir gücü varsa bir yanımın yaşayanlar dünyasından göç ettiğini hissettirmeye başlamıştı.

Kaybolan, gittikçe beden uzağa sürüklenen yanımı bulmak içgüdüsüyle arkamı döndüm; denize, çoktan yerine çekilmiş suya baktım çünkü diğer yarımın orada saklandığını biliyordum. Bileğimin iç kısmında bir mıknatıs varmış gibi ona doğru çekildim, yaşayanlar ve ölüler dünyası o an birleşti ve iç içe geçti.

Avery: Son DördünHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin