Merhaba, nasılsınız?
Bölümü yazarken o kadar zorlandım ki... Doğru düzgün düzenlemek bile gelmedi içimden. Bir gün geri dönüp bu bölümleri düzenleyeceğim, o zamana kadar olduğu haliyle sevmeniz dileğiyle.
Bölümü okurken bol bol yorum yapmayı unutmayınn. Yorumlarınız beni çok mutlu ediyor. Bölüm sonunda sizi bekliyor olacağım, keyifli okumalar 🌟
Bölüm şarkısı:
Sia - Titanium🌠
Döngülerin hayatın bir köşesinde son bulabileceğini düşünmezdim ama savaşın ortasında ne yaşanmışlıklar kalıyordu ne de asla yaşanmayacaklar. Yalnızca o an vardı: kan, ölüm ve daha çok kan.
Zaman bir nefes ötemde donmuş, havada asılı kalmış halde dökülen kanları seyrediyordu.
İlk harekete geçen saldırı gücünü kaybetmeyi istemeyen karanlık oldu ve okyanusun ışıltısını dahi gölgede bırakacak kara bulutlar göğü tamamen kapladı. Bizim aksimize geri çekilmeyen, hatta savaşı sürdüren göğün yaratıklarının sesleri bir belirip bir kayboluyordu. Bazen bulutları aşan kanatların varlığı görünüyor, ardından yeniden karanlığa gömülüyordu.
Gözlerim sönmeyen bir umutla kara göğün her karışını taradı ama altın pullarıyla içimi, göğsündeki alevler kadar ısıtabilen ejderhadan bir iz yoktu. Okçular, onlara verilen talimatla büyüye bulanmış oklarını birer birer bıraktılar ve üzerimize bizi yok etme arzusuyla gönderilen Larvların bazılarını temizlediler. Yere düşen bedenlerin üzerine basarak, yanlarından geçerek daha hırslı şekilde yaklaşanları sakince bekledim.
Anka ve Neil'ın bana ilk defa Büyük Savaştan bahsettiklerinde hissettiklerimi anımsadım. Korkuyu, endişeyi, şüpheyi... Şimdiyse ölümün sükuneti kalbimi kontrol ediyordu. Talos'un kanatlarının tüylerini yanağımda hissettim, Ares'in soluğunu duydum, anın ürpertici soğuğuna teslim olmuş kalplerin sesleri benim kalbimde birleşti.
Liderliğin gücünü ve önemini anlayan herkesin yapacağı şey, geride durup emirler yağdırmak olabilirdi. İyi bir komutan kendisi öldüğünde savaşın zaferden uzaklaşacağını da bilirdi. Fakat ben ne iyi bir komutandım ne de liderliğin ardına saklanma lüksü olan.
Başımı çevirip de siyah tüylerinin arasında cam gibi parlayan gözlere baktığımda karga yavaşça hareketlendi. Emrimi bekleyen binlerce kişinin tuttuğu soluklar havada asılı kaldı ve ilk emrim dudaklarımdan koptu. "Talos."
İsminden fazlasına ihtiyacı yoktu. Zihnini, kendi zihnimden iyi tanıdığımdan ne yapacağını anladığını biliyordum. Talos'un karga formundaki hali kanatlarını çırparak havalandı. Hareket etmediğimizi, üzerimize gelmelerine rağmen beklediğimizi gören Larvlar kuşkuyla yavaşlamaya başladılar ve sonra göğe tırmanan kargayı fark ettiler.
Talos'un bedeninin etrafında bir ışık patladı. Kısa süreliğine karanlıkla bütünleşmiş gökyüzü yeniden parladı. Güneşin ilk ışıkları umudu dünyaya salabilmek için birbiriyle yarıştı. Işık kaybolduğunda karanlık döndü ve Talos hayatım boyunca gördüğüm en iri yaratığa dönüşmüş şekilde havada asılı kaldı.
Deri kanatlarının üzerine şekiller kazınmıştı, koyu griye çalan rengi yüzünden bulutların bir parçası gibi görünüyordu ve ejderhaları anımsatan bedeni yere düştüğü takdirde ordunun ön safını ezecek kadar büyüktü. Kanatları açıldı da açıldı, derisi gerildiğinde üzerine kazınmış şekillerin omzumun altında yer alan sembolün tıpatıp aynısı olduğu anlaşıldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Avery: Son Dördün
Fantasy-Avery serisinin üçüncü kitabıdır. Karanlığın karşısında diz çökme, henüz yıldızlar kaybolmadı.