34. Bölüm

251 48 28
                                    

Herkese merhaba, nasılsınız?

Geç de olsa sonunda bölümü bitirdim ve sizlere sundum. (Zor bir süreçti) Duyduğuma göre bol yorum yapmayanın rüyasına Ratelamon girecekmiş, benden söylemesi.

Bölüm sonunda sizi bekliyor olacağım, keyifli okumalar yıldız ışıklarım 🌟

🌠

Ares Nobrent

Bu Aria'nın gözlerimi ilk kör edişi değildi ama önümü dahi göremediğim ilk seferdi. Kulaklarımda savaşın sesi çınlıyor, burnumdan kan kokusu eksik olmuyordu. Bileğimin iç kısmındaki iz alev almışçasına yanarken kafamın içinde binlerce ses dolaşıyordu. Aria'nın zihnine doluşan tüm sesler akın akın benim zihnime geliyordu.

Ama gözlerim, onlar adeta kör olmuştu. Yalnızca karanlık ve karşı konulamaz bir acı vardı fakat bu kez karanlık, ışığın emrindeydi. Giderek artıyor, artıyor ve artıyordu. Acı içinde iki büklüm olduğumu zar zor hissedecek kadar bilincimi kaybetmenin eşiğine gelmiştim. Dünya savaşına devam ediyor, etrafımdan geçip gidenler birbirlerine silahlarını doğrultuyordu. Acı içinde kıvranan sadece bendim.

Çünkü onlar Aria'nın hissettiklerini hissedemiyordu. Çünkü onlar kalbine çöken karanlığın, gözleri kör eden ışıktan daha kuvvetli olduğunu göremiyorlardı. Çünkü onlar ruhları benim gibi algılayamıyorlardı.

Aria'nın hissettiği acı, art arda şok dalgası misali kalbimi, ruhumu ve bedenimi yokluyordu. Bu, en savunmasız olduğumuz andı; hem benim hem de Aria'nın. Ben, acıdan kıvranırken kendimi korumaktan aciz şekilde savaşın ortasında kalakalmıştım. Aria, öfkeden ve hüzünden kontrolünü kaybetmek üzereydi. Öfkeyle kuşanmış her savaşçı hata yapmaya daha meyilli olurdu ve Aria, şu an mantıklı düşünemeyecek kadar öfkeliydi.

Kalbime oklar batıyormuşçasına yere çökerken derin soluklar almaya çalışıyordum. Sol elim kana bulanmış çakıllara, sağ elim ise kuru toprağa tutundu. Ne var ki dizlerimin altında hissettiğim toprak parçalara ayrılıyormuş gibi hissediyordum. Ölümü hiç tatmamış bir fani olsaydım, bunun ölüm olabileceğini düşünürdüm ancak ölümle gelen huzur bu acının ardında beklemiyordu. Ölümün hafif dokunuşlarının yerinde mızraklar ve ateş, soğuk ay ışığının yerindeyse şimşeğin pençeleri vardı.

"Düşün." Uyuşmaya başlayan beynim bana mı aitti yoksa Aria'nın zihninden bir parçaya mı tanıklık ediyordum bilmiyordum ama bu beni bile böylesine tüketirken o nasıl oluyordu da savaşmaya devam ediyordu? Şimşeğin uğultusu, ışığın ötesinde bir yerdeydi ve orada Aria, Karanlığın Hükümdarına saldırıyordu. Bu şekilde düşüncesizce, öfkeyle saldırmak yalnızca kendi ölümüne sebep olacaktı. "Düşün! Düşün kahrolası lider! Düşün yoksa kaybedeceksin. Düşün yoksa kaybedecek."

Ne ruhların nefesi ne de kurtların hiddeti kurtarabilirdi beni bu durumdan. Bu yüzden en iyi yaptığım şeyi yaptım: gözlerimi yumup sadece Aria'nın kalbinin sesine odaklandım. Dünyanın geri kalanı, onun kalbini her dinlediğimde olduğu gibi silinip giderken tüm gücümü kullanarak ayağa kalktım. Onun kalp atışları bana yol gösterdi. Onun kalp atışları bana acının değil sevginin üstün geldiğini hatırlattı.

Birbirini görmeden, öldürmek için saldıran güruhun arasından sıyrılıp karanlığı bastıran ışığın kaynağına ilerledim. Her adımımda ışık azaldı, gözlerimi kısıkça açtığımda ise neredeyse iki adım ötemi görebileceğim kadar kaybolmuştu. Aria savaştıkça gücü tükeniyor, ışık karanlığın boyunduruğuna giriyordu.

Onu görebilecek kadar yaklaştığımda toprağın havada parçalara ayrılmış halde olduğunu gördüm. Şimşek, kara bulutların arasından süzülüp toprağı sarıyordu ve su damlaları, kan damlalarıyla bir dans tutturmuştu. Talos'un bedeninden geriye toz tanesi bile kalmamıştı. Bunun sebebini biraz ötede gördüğüm parçalanmış ceset sayesinde anladım.

Avery: Son DördünHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin