Merhaba, nasılsınız?
Bu bölüm, son zamanlarda yazdığım en uzun bölüm oldu. Doya doya okuyun dnxbsn Vee bu bölümde dünyaya Ares Nobrent'in gözlerinden bakacağız. Bol bol yorum yapın olur mu? Bölüm sonunda buluşalım, keyifli okumalar✨
🌗
Ares Nobrent
Dünyada her şey gelip geçerdi ama acı baki kalırdı. Acı, ruhun olmazsa olmazıydı. Acı, benim yaşamımın yapı taşıydı. Acının bana uğramadığı tek bir dakika yoktu. Ben acıyla büyüyüp acıyla ölecektim.
Ailemi ziyaret ettiğimde acı çekiyordum, çünkü onları bir daha göremeyecektim. Rüyalarıma girdiklerinde acı çekiyordum, çünkü ölmelerinin suçlusu bendim. Düşüncelerimde belirdiklerinde acı çekiyordum, çünkü bu pişmanlık beni de öldürüyordu.
Arkadaşlarımın yanında acı çekiyordum, çünkü onlara zarar verebileceğim gerçeğini unutamıyordum. Sürgün edildiğim Reignon'u düşündüğümde acı çekiyordum, çünkü onların bana ihtiyacı olmasa da benim onlara ihtiyacım vardı.
Aria'ya sarıldığımda acı çekiyordum, çünkü her an kollarımın arasında yeniden kaybolabilirdi. Ona bakarken acı çekiyordum, çünkü bir daha ona bakamamaktan korkuyordum. Onu düşünürken acı çekiyordum, çünkü ben ona da zarar vermiştim.
Benim acılarım hiç geçmeyen bir yaraydı ve onları her gördüğümde aşınıyordu. Ölümü düşünüyordum, sırtımdaki yara izi sızlayarak bana gerçeği hatırlatıyordu. Sen zaten bir kez öldün, diyordu bana acımadan, ruhun çoktan ölümün soğukluğuyla tanıştı.
Yaşamı düşünüyordum, ellerimi tutan Aria gülümsüyordu. Artık ölümü düşünemez oluyordum. O bana yaşama isteği aşılıyordu. O yeniden umut edebilmemi sağlıyordu.
Kâbuslar süslüyordu gecelerimi, güzel rüyalara hasret kaldım. Her gece birisi ölüyordu, bazen ben öldürüyordum onları bazen gözlerimin önünde yok oluyorlardı. Her gece Aria'yı yeniden kaybediyordum, son kez bakıyordu gözlerime. Son kez bakmasın istiyordum.
Beni kâbusumdan kurtaran kimse olmazdı ama bugün Aria'nın sırtımdaki dokunuşunu hissettim. O sırtımdaki yara acıdığından irkildiğimi sandı ama kâbusumdu beni ürküten. O kadar odaklanmıştı ki acıma düşüncelerimde dolaşan kâbusu yakalayamadı. Aria Torres de bazen bazı şeyleri göremeyebiliyordu.
Yanımdan ayrıldığında içimin soğumasını, kalbimin üşümesini bekledim ama bu artık gerçekleşmiyordu. O benden ne kadar uzakta olursa olsun varlığını hissedebiliyorum. Bir lanet nasıl olur da yaşama tutunmamı sağlardı?
Duş almak için banyoya girdiğim sırada dışarıdan yükselen gürültüyü duydum ve kapıyı kapatırken kendi kendime güldüm. Bu ses bir motora aitti ve onu kimin sürdüğünü anlamak için zihnimde birbirine dolaşan heyecanın sarsak adımlarını izlememe gerek yoktu.
Soğuk sudan çok Aria'nın katlanan heyecanı beni rahatlattı. Duştan çıkıp kurulandıktan sonra giyindim ve komodinin üzerindeki küçük cam şişeyi aldım. İçinde dalgalanan iksirin rengi mordu fakat minik mavi tanecikler de görünüyordu. Kokusu böğürtleni andırıyordu. Midem bulanmasın ve içmem kolay olsun diye bu kokuyu eklediğini anladığımda gülümsemekten kendimi alamadım. İksiri bir dikişte bitirdim ve yüzüm buruşurken cam şişeyi komodine bıraktım. Ben bıraktığım anda yarın sabah için yeniden kendiliğinden doldu.
Aria'nın söylediğine göre zihnim dış etkenlere karşı bu iksir sayesinde korunacaktı, keşke tadı da güzel olsaydı. Dünyanın en ekşi ve acılı şarabını içmek gibiydi. Odadan çıkarken buruşan suratımı düzeltmeye çalıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Avery: Son Dördün
Fantasy-Avery serisinin üçüncü kitabıdır. Karanlığın karşısında diz çökme, henüz yıldızlar kaybolmadı.