10. Bölüm

459 72 123
                                    

Merhaba, nasılsınız?

Medya: Vincent Williams

Etkileşim az olduğundan ne yazık ki yine yorum sınırı koyacağım. Rica ettiğimde dikkate almıyorsunuz çünkü. Yorum sınırı: 70. Yorumlar tamamlanmadan bölüm gelmeyecek.

Umarım bölümü beğenirsiniz, keyifli okumalar dilerim ⚡

🌠

Vincent Williams'ın güncelerinden;

6. günce, 2. bölüm, sayfa 102

29.07.1159

Savaşçıların da gücü tükenir. Onların da kalbi ağrır. Kılıçlarından damlayan kanlar ruhlarına bulaşır, her yeni günün karanlığı umutlarını köreltir. İşte savaşçılar ve kahramanlar bu noktada birbirinden ayrılır. Pes eden, karanlığın önünde diz çöküp geleceğine sırtını dönen nice savaşçılar tanıdım; hiçbiri yeniden ayağa kalkan kahramanların yerini tutamazdı.

Bu karanlık günler benim de umudumu törpülüyor, gözlerime kan kokulu bir bağ bağlıyordu. Kanın kokusuna aşina olan burnum artık bunu önemsemiyordu. Hastayım, git gide çöküyorum. Artık gözlerimin altlarında ölümü hatırlatan morluklar, bakışlarımda sonu anımsatan bir ifade var.

Aster, benim yıldız çiçeğim. Ölümün kollarında bile ruhumu aydınlatan sevgilim. Karanlık günlerimin kurtarıcı meleği. Ne yazık seni böyle kaybetmek. Ne üzücü seninle sonsuzluğu tadamayacak olmak. Ne keder verici ölüme seninle gidememek.

Artık yalnızca gülümsemen kaldı. Konuşamayacak kadar yorgun oluyorsun, sen bana güzel gözlerinle bakıyorsun sadece ama ben anlıyorum. Acı çekiyorsun, gülümsüyorsun. Öleceğini biliyorsun, gülümsüyorsun. Seninle gelemeyeceğimi biliyorsun, gülümsüyorsun.

Seninle gelemeyeceğimi biliyorsun. En çok istediğim bu olsa da. Bu yolculuğa benden önce çıkmak zorundasın. Önce karanlığı dağıtmalıyım, gökyüzü yeniden bizim için parlamalı. Yıldızlar gökte yerlerini almalı. Böylece biz de gökyüzünde yerimizi aldığımızda yan yana gelebilelim.

Seninle gelemeyeceğim yıldız çiçeği. Bu benim en büyük pişmanlığım ve en büyük kahramanlığım olacak. Seninle gelemeyeceğim fakat bir gün sana yetişeceğim. Bir gün yeniden buluşacağız.


Karanlık hiç bu kadar yüreğime sızamamıştı. Hiç ruhum onun gölgeleriyle dolup taşmamıştı. Bedenim hiç bu kadar korkudan titrememişti. Gelecek önümde hiç bu denli belirgin ve de belirsiz halde uzanmamıştı.

Yere çökmüştüm, dizlerim titriyordu. Ellerim, kollarım hatta saçlarım bile titriyordu. Parmaklarım sürekli omzumun altında varlığını hissettiğim ize dokunmak için hareket ediyordu ama dokunmaya cesaret edemiyordu.

Burada olmamalıydım. Her şeyin başladığı bu yerden uzaklaşmam gerekiyordu fakat sarayın taş duvarına sırtımı yaslamış, soğuk zeminine oturmuş kalmıştım. Her yanımı esiri altına alan ürpertici titremenin sebebi bir kapı ötemde duruyordu ve aralıktan soğuk bir esinti sızıp eklemlerime kadar ulaşarak üşümemi sağlıyordu.

Kapı aralığından cesetlerin üzerinde dolaşan alevleri gördüm. Burnuma yanık kokusu dolana kadar durumu idrak edemedim. Ratelamon, bir zamanın büyücü kralı, odayı ateşe veriyordu. Tıpkı şimşek düştüğünde başlayan yangın gibi. O an bunun bir tür ayin, ölüme sunulan anlaşmanın bir parçası olduğunu daha iyi anladım.

Avery: Son DördünHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin