Selaam! Gününüz nasıl geçiyor?
Sizi burada çok tutmayacağım, hemen okumaya koşun bölüm sonunda buluşalım. Okurken satır aralarına yorum yapmayı unutmayın olur mu? Keyifli okumalarr 💌
🌠
Soğuğu hissediyordum ama ruhum yanıyordu. Tenime binlerce iğne batıyordu sanki fakat kalbimin içinde devasa bir yangın vardı. Birinin bana dokunduğunu, bedenimin yukarıya çekildiğini hissediyordum. Suyu algılayabiliyordum, koluma ve belime dolanan kolları da öyle.
Serin bir esinti bedenime çarptı ardından sırtım bir yere değdi. Uzandığımı biliyordum, hemen yanımda biri vardı ve nefes almam için uğraşıyordu. Öksürerek yerimden doğrulduğumda rahat bir nefes aldığını hissettiğim kişiyi göremiyordum. Gözlerim açıktı, her şeyi hissediyordum ama görmüyordum.
Sonsuz karanlık gözlerimi kör etmişti. Geçici bir durum olduğunu düşünüyordum ama kalıcı olmasından korkmaktan kendimi alamadım. Yanımdaki kişinin eli omzumdaydı. “İyi misin?” diyordu, bu bir erkek sesiydi. “Nasıl düştün denize?” diye soruyordu, sesinde endişe vardı. “Gece Nöbetçileri bizi görmeden buradan uzaklaşmalıyız. Ayağa kalkabilecek misin?”
Başımı salladığımda bana destek oldu. Nerede olduğumu, zamanın hangi noktasında bulunduğumu bilmiyordum. Geçmişte miydim gelecekte mi? Günümüze yakın bir vakit miydi yoksa çok uzak mıydı? Yalpalayan bedenim esinti yüzünden titredi ve kesiklerin yarattığı acı katlanarak arttı. Zorlukla yürüdüm ve tanımadığım adamın beni sürüklemesine izin verdim.
“Bu gece kralın huzuruna çağırıldığım ve buradan geçmek zorunda kaldığım için çok şanslısın.” diye kısık bir sesle konuşurken kolları sıkı sıkı beni tutmuştu. Onun enerjisine odaklandım. Büyü akımı bedeninde dolaşıyordu. Beni taşıyan adam bir büyücüydü. “Burada zamanında olmasaydım denizin dibinde cansız halde yatıyor olurdun. Gel buradan, önünde taş var dikkat et. İşte şu köşede benim evim var. Üst katında bir içki dükkânı olduğu için biraz gürültülüdür ancak işimi görüyor. Saraya en yakın burası vardı.”
“Zaman benim için ilerler.” diye sessizce konuştum. Bir yeri gösterdiğini biliyordum ama henüz karanlıktan kurtulamamıştım. “Benim gözlerim görmez efendim. Şu an nerede olduğumu bilmiyorum, bana bunu söyler misiniz?”
Adamın duraksadığını ve üzgünce iç çektiğini hissettim. “Nhrukza krallığının merkezindeyiz.” Adımlarım şaşkınlıkla yalpaladı, beni tutan büyücü yeniden dengemi kurmama yardım etti. İlk defa duyduğum bu ismi algılayamadığım sırada konuşmaya devam etti. “Şu an nerede olduğumuzu soruyorsan eğer Dış Kapılara yakın olan caddedeyiz. Hani şu Işığın Düşmanı’nın doğduğu söylenilen cadde. Hikâyeyi biliyorsun değil mi?”
Bedenimdeki acı kayboldu çünkü dehşet içindeydim. Büyücünün söylediği tek bir kelimeyi bile anlamıyordum. Çok mu geçmişe gitmiştim yoksa gelecekte bildiğim her şey değişiyor muydu? Adam beni durdurduğunda yutkundum. “Hayır, sanırım bilmiyorum.”
“Kızım, gözlerin görmüyor da kulakların da mı duymuyor?” diye şok içinde konuştu ve bir kapıyı ittiğini duydum. Beni aceleyle içeriye çekti, kapıyı hızlıca kapatırken ateşin varlığını hissettim. Hiç elektrik yoktu. Yalnızca çok uzaklarda, gökyüzünde beliren şimşeği hissediyordum. “Gel, şuraya oturabilirsin. Nasıl yaralandın? Gece Nöbetçileri’nden bir şeyler mi çalmaya çalıştın?” Kararsız kalsam da başımı yavaşça salladığımda iç çekti. “Onlar her zaman yakalar ve çaldığına pişman eder, bilmiyor musun? Bekle burada, temiz bir bez alıp geliyorum.”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Avery: Son Dördün
Fantasía-Avery serisinin üçüncü kitabıdır. Karanlığın karşısında diz çökme, henüz yıldızlar kaybolmadı.