Merhaba, nasılsınız?
Sıfır uykuyla bölümü tamamladım, eksik veya yazım hatası varsa lütfen yorumlara yazın.
Bu bölüm, dünyaya ve savaşa Flair'ın gözlerinden bakacağız. Bol bol yorum yapmayı unutmayın lütfen. Keyifli okumalarr ✨
🌠
Flair Rivera
Büyümün varlığı diğer büyü kullanıcılarının aksine sıcaklığı değil, soğuğu temsil ediyordu. Gücümün içinde buzdan suretler gizliydi. Bazen soğuk nefeslerini vicdanıma üflüyorlardı, kötülüğe yenilebileyim diye. Bazen o nefesler kalbimi hedef alıyordu, duygulardan arınayım diye. Bazen soğuk nefesleri duyuyordum, kendi nefesimle canlanıyordu. Soğuk olan bu nefes, bir yabancıya değil bana aitti.
Bir ejderhayla aynı evi paylaşmak bile çoğu zaman içinize çökmüş soğuğu dindirmez. Sıcağı gördüğünde siner, saklanır ve yeniden ortaya çıkacağı zamanı sabırla bekler. O soğuk gücün nefesini doğduğumdan bu yana hissediyordum ancak Lenue Cadılarının beni aralarına kabul ettiği gün o soğukluk, ateşten dahi çekinmez olmuştu.
Karanlığa yakındım ama onu yok etmek istiyordum. Karanlığı benimsiyordum ama onun beni sarmalamasından ürküyordum. Karanlıkla dost oluyordum ama bu dostluğun sonunda ihanet bekliyordu. Lenue Cadılarının, benim, huzurum karanlığın yok oluşunun ardında gizliydi. Ya onun yok olması için her şeyi yapacaktım ya da karanlığın içinde kaybolacaktım.
Saçlarıma dokunan bir nefesin varlığı ürpermeme sebep oldu. Bu içimde varlığını koruyan soğuğun değil, benim gibi eğilmiş biçimde etrafı gözetleyen Carrie'nin nefesiydi. Her panik olduğunda yaşanan saçma konuşmalarına başlamaması için onu bir dakika önce uyarmamışım gibi yeniden sesini duydum.
"Burası çok karanlık. Birbirlerini nasıl görüyorlar ki?" Eline tutuşturduğum cadı taşımın üzerini parmaklarıyla kapatmaya çalıştı ancak bunu yapmasına gerek yoktu. Zaten cadı taşı onun elindeyken ışık yaymıyordu. "Yemek yerken ne yediğini görememek hoş bir şey değildir sanırım. Alchera sahiden de cimri bir adam olmalı, baksana bir lamba almaktan bile aciz. Karanlıkların Efendisisin diye hiç ışık kullanmayacak mısın canım? Yoksa, henüz elektriğin keşfinden habersiz mi? Ne de olsa çok yaşlı ve son yüzyıllarda derin bir uykudaydı. Rüyasında görmediyse nasıl bilsin, değil mi?"
Sabırlı olmaya çalışarak derin bir nefes aldığımda bu konuda pek de başarılı olamadığım ürkek bir şekilde geriye çekilen acemi kurttan anlaşılıyordu. "Bizi yakalatmadan susmayacaksan dudaklarını birbirine mühürleyen bir büyü yapacağım ve sırf canım istiyor diye aylarca bunu bozmayacağım."
Korkuyla irileşen gözlerini karanlıkta zar zor gördüğüm halde yüzünün aldığı şekil neredeyse gülmeme neden olacaktı. Aptal kurt, bu kadar sevimli olmasaydı onu yem olarak kullanabilirdim. Ne yazık ki o bana lazımdı ve itiraf etmek istemesem de ondan hoşlanmaya başlamıştım. Bana Drake'i anımsatıyordu. Ve de bir zamanlar evimizde konuk olan Neil'ı... Üçü de birbirinden şapşaldı.
"Biliyor musun? Bu savaşı kazanırsak az konuşacağım." Sağ elini sol bileğindeki damarın üzerine koyup yukarıya doğru bir şekil çizerek ilerledi. "Kurtların en kutsal sözüyle verdiğim bir söz bu."
Yan gözle ona bakıp yeniden önüme döndüm. Onun az konuşmasından hoşnut olmayacağımı fark ederek iç çektim. "Hayır, ne için olursa olsun seni sen yapan özelliklerinden vazgeçme. Konuşmaya devam et küçük kurt." Gülümseyerek koluna dirseğimi geçirdim. "Savaşı kazanamazsak ya da ölürsen söz veriyorum mezarının başında da ben konuşacağım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Avery: Son Dördün
Fantasy-Avery serisinin üçüncü kitabıdır. Karanlığın karşısında diz çökme, henüz yıldızlar kaybolmadı.