Sorgu Odası

441 42 135
                                    

Önümdeki kahve kupasına tiksinerek baktım. Bu emniyete geldiğimden beri içtiğim dördüncü kupaydı. Ki sabahtan beri içtiğim kahveleri sayacak olursak çarpıntı geçirmem an meselesiydi.

Karşıma oturan kişiyle kafamı kaldırdım. Lev benim aksime daha dinçti.

"Yorgun görünüyorsunuz Verda Hanım."

Oo Einstein, dememek için kendimi zor tuttum. Şu an hiçbir şeye tahammülüm yoktu.

"Saatlerdir buradayım Lev Bey. Ve siz de öyle. Ama benden daha dinç görünüyorsunuz."

Üstelik o benden daha uzun süredir buradaydı. Buna rağmen.

"Evet. Bu tarz durumlara alışkınım."

Aferin, ne büyük başarı! Derin bir nefes aldım. Saatlerdir uyumuyordum ve açtım. Gerginliğimden dolayı Lev'e her zamankinden daha fazla sinir oluyordum ama onun bir suçu yoktu. Kahveden bir yudum daha alarak kendime gelmeye çalıştım.

"Öyleyse çok şanslısınız. Çünkü ben en son bu kadar yorulduğum zamanı hayal meyal hatırlıyorum."

Lev kafasını belli belirsiz salladı. Pek umurunda olmamış gibiydi. Zaten ben de içime içime konuşuyordum. Elimi kaldırmaya mecalim yoktu ve birkaç saat sonra da sorguya girecektim. Önümdeki kadının dosyasına baktım. En son işlediği baba-oğul cinayetindeki şüpheli kadın. Daha doğrusu adamın karısı ve oğlanın annesi olan kişi. İstanbul'un kadın değil de erkek olduğunu bütün emniyet öğrenmişti. Sayemde.

"Size İstanbul'un erkek olduğunu söylemiştim."

Elimden geldiğince iğneleme yapmadan konuştum. Ama içimdeki duygular buna engel oluyordu.

"Evet. Yanıldığımı kabul ediyorum. Ama bundan dolayı üzgün ya da pişman değilim. Aksine mutluyum ve iyi bile oldu. Kafamda bambaşka kapılar açıldı."

Kaşlarımı çattım.

"Ne gibi kapılar mesela?"

"Kendime saklamayı tercih ederim."

Elimdeki kahveyi bırakıp öne doğru eğildim.

"Bakın, eğer birlikte çalışıyorsak bana bildiklerinizi anlatmak zorundasınız. Bu şekilde ilerleyemeyiz. Ben size her şeyi açıklarken sizin bana hiçbir şey anlatmamanız durumu zorlaştırıyor. Sizin fark edemediğinizi ben fark edebilirim ama bundan önce bana düşüncelerinizi söylemeniz gerekiyor. Aksi halde bu iş tek taraflı olur ve bilgimin üzerine konulmasını istemiyorum."

Sonda dediğimi bilerek imayla demiştim. Çünkü daha önce buna benzer, hatta birebir aynısını yaşadım ve bir daha da yaşamaya hiç niyetim yoktu.

"Ben emin olmadan konuşmam Verda Hanım. Sizin bilginize çökecek kadar da aciz değilim."

"Size aciz olduğunuzu söyleyen yok zaten Lev Bey. Ama sizin bir şeylerden emin olmanızı bekleyeceksek işimiz yaş."

Zaten sinirlerim bozuktu bir de bu adamın kendine sakladığı tahminleri beni daha da delirtiyordu. Madem benimle hiçbir şey paylaşamayacak neden benimle çalışmak istemişti ki?

Lev tam ağzını açmıştı ki Aslan, Orkan ile yanımıza geldi. Arkama yaslanıp onlara baktım. Orkan ne kadar dik durmaya çalışsa da zorlandığı belliydi. Aslan ise kesinlikle berbat durumdaydı. Ama konumundan dolayı bir şey çaktırmamaya çalışıyordu. Bakışlarını görmesen buna inanabilirdim. Kıpkırmızı ve artık damarları çıkmış gözleriyle bize bakıyordu.

Elini masadaki kahve kupasına atıp ağzına götürdü. Bir dikişte içip geri masaya bıraktı.

"Yavaş. Ağzın yanacak."

İstanbul KatiliHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin