İSTANBUL
Not defterimi kapatıp karşımdaki bilgisayara baktım. Riccardo'ya attığım mail çoktan ona ulaşmıştı. Bir haftaya buraya gelecekti ve ben onu gafil avlayacaktım. Adamı baştan sona ezberlemiştim. Tabi bu ezberler planın ilk aşaması için gereksizdi. Fakat ikinci aşaması için yeterli olacaktı.
Sandalyemde arkama yaslandım. Bir elim çenemi sıvazlarken bir andan da sağ bilgisayarımdaki Riccardo'yu süzüyordum.
Planın birinci aşaması dedektifin dediği gibi adamı adalete teslim etmek olacaktı. Dedektife söz verdiğim gibi adil oynayıp Riccardo'yu adalete teslim edecektim. Fakat hazin sonu elbet biliyordum. Riccardo hapse girmeden çıkacaktı. Bundan emin olduğum için dedektifle iddiaya girmiştim. Maalesef dedektif, kendisini umutsuz bir iddianın içine sokmuştu.
Planın ikinci aşaması ise basitti. Onu öldürecektim. Ben onu öldürdüğümde muhtemelen İtalya'da olacaktı. Küçük bir yurt dışı ziyareti yapıp geri gelecektim. Ben yokken dedektifle Aysun ilgilenecekti.
Masamın üzerindeki diğer kağıtlara baktım. Hepsinde planlarım ve her ihtimale karşı olasılıklar yazıyordu. Fakat dedektif sayesinde hepsi boşa çıkmıştı.
"İnatçı kadın."
İnatçı, zeki ve güzel. Dedektifi sadece bu üç kelime ile sınırlamak doğru olmazdı ama ona en yakın kelimeler bunlardı.
Aklım yine onu ilk gördüğüm zamana gitti. O zamanlar daha gençtim. Dedektif de öyle. Saçları sarı değildi. Yüz hatları bu kadar keskin değildi. Bakışları bu kadar sert ve kurnaz değildi. Yine de buna rağmen kendini o berbat hayatının içerisinden kurtarmıştı. Bunu başarmıştı. Bense onu tekrar görene kadar yerimde saymıştım.
Onu tanıdığımı söylerken abartmıyordum. Gerçekten tanıyordum. Yurt dışında ayrı, İstanbul'da ayrı karşılaşmıştık. İlk defa İstanbul'da. Sonra yurt dışı. O beni görmemişti ama ben onu gördüğüm gibi tanımıştım. Aklımda hiç yokken bir anda karşıma çıkmıştı.
Sonra çevremdekilerin onun hakkında konuştuğunu fark ettim. Çok başarılı, hızlı öğreniyor, sinsi, sessiz, mükemmel bir hafızası var. Dikkatimi çekmişti. Daha önce gördüğüm bu kızı merak etmiştim. Elim kolum yavaş yavaş uzamaya başlamıştı ve onu araştırmak pek de zor olmamıştı. Dedektifi tanıdıkça kafamda gelecek şekillenmeye başlamıştı.
Aslında geleceğimde yanımda yoktu. Adı bile geçmiyordu. O sadece bana fikir vermişti. Fakat daha sonrasında işler değişti. Bütün planlarımı bırakıp geri İstanbul'a dönmek zorunda kaldığımda tekrar dedektifle karşılaştım. Sadece uzaktan. O beni yine görmemişti. Göremezdi de zaten. Ben istemediğim sürece beni göremezdi.
Kadını her gördüğümde tanıyordum ve o kadar sık karşıma çıkıyordu ki artık takıntı haline getirdiğimi düşünmüştüm. İstanbul gibi koskoca bir şehirde yaşıyordum. Tesadüf için fazla kalabalık bir şehirdi. Sadece benzettiğimi sanıyordum. Ama ona dair her şey gülüşüne kadar aynıydı.
Bir süre onu uzaktan izleyip adımlarımı ters yöne çevirmiştim. Ondan uzaklaşabildiğim kadar uzaklaşmıştım ama yüzünü hafızamdan bir türlü silip atamıyordum. Neden sürekli karşılaştığımızı sorgulayıp duruyordum. Üstelik o bunların farkında bile değildi.
Onu son görüşümün ardından aylar geçmişti. İşlediğim cinayetler artıyor ve yavaş yavaş ismim duyulmaya başlanıyordu. İstanbul. Gerçi son zamanlarda artık bana İstanbul Katili demeye başlamışlardı. Kimisi için saçma ama benim için çok fazla anlam taşıyan o şehir. Geçmişim, şimdim ve geleceğim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İstanbul Katili
Mystery / ThrillerYüzümdeki kar maskesinden dolayı görmeyeceğini bilsem de tek kaşımı kaldırdım. "Niye beni kaybetmek istemiyormuşsun? Yoksa elinde şantaj yapıp kullanabileceğin kimse kalmadı mı?" Cümlemi bitirir bitirmez kafamı araba camından çıkarıp arkamızdaki pol...