Vakıf

268 32 139
                                    

  Eve geldiğimizde İstanbul direkt üst kata çıktı. Ben de Belgi'yi salona bırakıp hızla İstanbul'un peşinden gittim. Çalışma odasından içeriye girdiğimde maskesini çıkarmış ve bilgisayarının başına oturmuştu.

  Elbisemin eteğini indirip yanına gittim.

"Evde hep maskeyle dolaşacaksın anlaşılan."

  Ve konuşamayacaktı da. Belki bir süre kafamı dinleyebilirdim.

"Uzun süre değil dedektif."

  Kaşlarım çatıldı.

"Belgi'ye ne yapacaksın?"

  O da kaşlarını çatarak bana baktı.

"Bir şey yapmayacağım."

"Zarar vereceğinden bahsetmiyorum. Nereye götüreceksin, nasıl yardım edeceksin ya da bu yardım ne kadar sürecek?"

"Ona evlerimden birini vereceğim."

"Ne?" dedim kısa bir duraklamanın ardından. O ise benim şaşkınlığıma omuz silkti.

"Parası yok. Ev alamaz. Yakın zamanda işe de giremez. Girse ev alacak kadar parayı bir anda biriktiremez. Evi alsa masrafları karşılayamaz. Kendi masraflarından hiç bahsetmiyorum bile."

  Belgi üniversite mezunu bile değildi. Sınava girebildiğinden bile şüpheliydim. Yetimhanede kaldığından daha önce iş deneyimi olmadığını da tahmin edebiliyordum. Ona destek çıkacak kimsesi de yoktu. Düşününce, aslında büyük bir çıkmazdaydı.

"Zorunlu ihtiyaçlarının yanı sıra o da insan. Üstelik genç kız. Bakma onun soğuk ve umursamaz durduğuna. Dışarı çıkmak ister, vakit geçirmek ister, ortamı olsun ister. Üzüldüğünde tatlı yemek ister. Partilere, kutlamalara, doğum günlerine gitmek ister. Bunların hepsini hatta daha fazlasını o da hak ediyor."

  İstanbul konuştukça boğazımdaki düğüm büyüyordu. Sesinde acıma yoktu sadece üzülüyordu. Onunla resmen empati yapıyordu.

"Evini ona ben vereceğim. Masraflarını da ben karşılayacağım. Üniversiteye gittiğinde yavaş yavaş çalışmaya başlar. Yetemediği yerde destek olurum. Böyle böyle toparlar."

  Kaşlarım havaya kalktı.

"Bunların hepsi para. Maddi durumun iyi, orası belli ama bütün bunlara gücün yetecek mi? Eğer tökezlersen kızı da kendinle beraber mağdur edersin."

  Kafasını kararlılıkla iki yana salladı.

"Mümkün değil."

  Ben gözlerimi dikmiş ona bakıyordum ama o bana değil bilgisayara bakıyordu. Bakışlarımı ekrana çevirdiğimde patlatacağımız binayı gördüm.

"Patlamadı mı hala?"

"Patladı ama kameralardan kontrol ediyorum. Yarın haberlerde izleriz artık." Ses tonu keyiflenmişti.

"Diğer kadınlar nerede?"

"Hepsi güvende."

"Ama nerede?"

  Derin bir nefes verdi.

"Vakıfta dedektif."

  Kaşlarım çatıldı.

"İyi de hepsinin bir anda vakfa gitmesi şüphe uyandırmaz mı?"

"Uyandırmaz." Bakışları beni buldu ve anlamlı anlamlı baktı. Yüzünde küçük bir sırıtış vardı. "Çünkü vakıf benim."

"Ne?" Bu tepkiyi vermekten de duymaktan da nefret ediyordum ama bunu da beklemiyordum.

"Şaşırdın dimi dedektif?"

İstanbul KatiliHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin