Gün Batımı ve Yanık İzi

428 37 85
                                    

  Okuduğum mesajla adımlarım önce yavaşladı sonra da durmuştu. Ben mesajı okurken aklımdan bin bir düşünce geçiyordu.

  Telefonu kapatıp hızla asansöre yöneldim. Koşar adım asansöre gittim ve düğmeye basıp beklemeye başladım. Nefes nefese kalmıştım.

  Asansör açıldığında girip tekrar düğmeye bastım. Asansörün kapısı kapandığında bütün vücudum titriyordu. Kafamda sürekli Lev'in sesi yankılanıyordu.

"Emniyette bir ajan olabilir."

  O ajan Aslan'dı. İstanbul'un attığı mesajdan belliydi ama neden? Bu hiç mantıklı değildi! Gerçi ikimizin kapalı bir dükkandan pide siparişi vermemiz ve İstanbul'un içinde olduğu hiçbir olay mantıklı değildi.

  Asansörün kapısı açıldığında kendimi hızla dışarıya attım. Akif Bey'in odasına yürürken asıl aradığım kişi Lev idi. Ve kendisini orada bulabileceğimi biliyordum. 

  Tam kapıyı çalmaya yeltenmiştim ki beynimde bir şey dank etti. Durdum ve kısa bir süre düşündüm. Aslan neden İstanbul'a yardım etsin ki? Ondan nefret ediyor. Elbette bu bir numara olabilirdi ama yine de mantıklı değildi.

  Beni dinliyordu, beni izliyordu. Hem de her yerde! Belki de Aslan'ı da her yerde dinleyip izliyordu. Ama neden? Neden onu da izleyip duruyordu ki? Bu onun ne işine yarayacaktı? Emniyetin ne durumda olduğu hakkında bilgi mi almaya çalışıyordu?

  Elimi yavaşça kapıdan indirdim. Geldiğim yoldan geri döndüm fakat bu sefer oldukça yavaştım.

  Aslan hain değildi, olamazdı. İstanbul'a yardım etmesi için hiçbir sebebi yoktu. Ya da belki de görünürde yoktu.

  Ama eğer Aslan, İstanbul'a yardım ediyorsa İstanbul bunu açık bir şekilde bir mesajla bana söylemezdi. İstanbul aptal değildi. Böyle bir saçmalığı yaparak kendi topuğuna sıkmazdı.

  Ben, sadece beni izlediğini sanarken o Aslan'ı da izliyormuş. Hatta dinliyormuş. Belki de bu emniyette ki herkesi dinleyip izliyordu. Ama bunu sadece ben biliyordum. Aslan'a mesaj falan atmamıştı. Eğer atsaydı Aslan anında bunu emniyete bildirirdi. Demek ki habersiz yapıyordu. Bana yaptığının aksine.

  Bu sefer de yeni bir soru doğuyordu. Bana niye böyle bir ayrıcalık tanıyordu? Neden benimle konuşuyor? Neden bana iyilik yapıyor? Bana mp3 çalar ve not kağıdı da göndermişti. Bunun bana özel olduğunu kendisi ağzıyla söylemişti.

  Büyük Gün deyip duruyordu ama o Büyük Gün bir türlü gelmiyordu. O Büyük Gün geldiğinde ne yapacaktı? Her şeyin altında o Büyük Gün mü vardı?

  Geçmişi biliyordu, eğitimimi biliyordu, hayatımı biliyordu. Beni o kanlı geçmişimle tehdit edecekti ama ne için?

  Kafamda tükenmek bilmeyen sorularla emniyetten çıktım. Sert rüzgar saçlarımı dalgalandırıyordu. Başta bir titreme gelse de kısa sürede alışmıştım.

  Kafam eğik öylesine yürüdüm. Bir ses süre hiçbir şey düşünmedim. Bir süre çok şey düşündüm. En uzun süren davam İstanbul'du. Ben diğer davalarımı maksimum iki haftada çözmüştüm. O da maksimum. O gün itibariyle çözdüğüm davalar bile vardı. Mesleğime karşı olan başarım taktire şayandı ama bu dava bir türlü sonuçlanmıyordu. Elimde en ufacık bir şey bile yoktu. Sadece bir tane çelik yüzük.

  Derin bir nefes verdim. Limana geldiğimi fark ettiğimde kafamı kaldırımdan kaldırıp dalgalara baktım. Güneşin batmaya başlaması yakındı. Ergenliğimde bazen evden çok bunaldığımda kaçıp buraya gelirdim. Kendime özel keşfettiğim bir yer vardı. Oradan gün batımını izlemek mükemmel ötesiydi. Belki benim gibi oranın güzelliğini fark edip keşfedenler vardı. Ama ben ne zaman oraya gitsem tek başıma olurdum. Ne zaman oraya gitsem kafam dağılmış ve eve dönme vaktim geldiğinde, ne kadar istemesem de, mutlu bir şekilde geri eve dönerdim.

İstanbul KatiliHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin