İtalyan Mafyası

339 34 167
                                    

  Aysun elindekileri bitirip içeriye geçtiğimizde Oktay telefona bakıyordu. Gözlerim İstanbul'u aradı.

"Oo, yarışmayı biri kazandı galiba?"

"Salak salak konuşma Oktay."

  Aysun kendini koltuğa attığında ben de yanına oturdum. Oktay hemen elindeki telefonu bırakıp Aysun'a sataşmaya başlamıştı.

"Hanginiz kazandı? Ay Parçası mı Sinsirella mı?"

"Eben kazandı Oktay."

"Küfürbaz!"

"Sen çok mu temizsin lan!"

  İkisi didişirken ben İstanbul nerede diye düşünüyordum. Dışarı mı çıkmıştı? Ama ne ara? Kapı sesini de duymamıştım. Yukarıda mıydı? Ama yukarıda ne işi vardı? Gitsem hangi bahaneyle gidecektim? Bir haltlar mı yiyordu gene?

"Kız sinsirella!" Oktay'ın bana seslenmesiyle bakışlarımı ona çevirdim. "Aslan'ın yüzünü iyi benzetmişsin duyduğuma göre."

  Kaşlarımı çattım.

"Ne ara söyledi sana?"

  Oktay kahkaha attı.

"Gecenin bir körü fotoğraf attı. Dedi, tahmin et bunu kim yaptı. Ben de korktum ilk dedim ne oldu, bu yüzünün hali ne. Meğersem sen yapmışsın." Gür bir kahkaha attı. "Çok çok çok iyi yapmışsın sinsirella. Tebrik ederim. Yıllardır yapmak isteyip de yapamadığımı sen çok güzel yapmışsın."

  Aysun şaşkınlıkla kaşlarını kaldırdı.

"Sen biliyordun ve bana söylemedin mi? Lan hayırsız it! Ver telefonunu, fotoğrafa bakacağım."

"Al al." deyip gülerek telefonunu verdi. Ben göz devirirken Aysun heyecanla telefonu kurcalıyordu. En sonunda fotoğrafı açmış olacak ki gözleri büyüdü. Ağzı da 'O' şeklinde açılırken kafasını bana çevirdi.

"Adamın şaftı kaymış, şaftı!"

"Az bile ona!"

"Lan manyak, ne diyecek emniyettekilere?"

"Orası beni ilgilendirmez. Sinsirella geldiğinden beri bir işe yaradı."

Oktay sırıtarak telefonu eline alırken bense oflamamak için kendimi zor tutuyordum. Oktay'ı haklı bulmak istemezdim ama gerçekten de az dövmüştüm.

"Şey nerede?"

Aysun'un sorusu ile Oktay omuz silkti.

"İşi mi ne varmış, yukarı çıktı."

Aysun kafasını salladı. Daha sonra koltukta uzanıp gözlerini kapattı.

"Uyuyacağım ben biraz. Rahatsız edersen canına okurum."

"Ne halt yiyorsan ye." diyen Oktay da telefonuna dönmüştü.

İkisine de bir göz atıp beni umursamadıklarına emin oldum. Ayağa kalkıp merdivenlere yöneldim. Hızlı ama sessizce basamakları çıkıp İstanbul'un çalışma odasının önüne geldim. Kapıyı çalsam mı çalmasam mı?

Eğer bir şey varsa nasılsa her türlü anlarım, diye düşünerek kapıyı çaldım.

"Gel!"

İyi, demek ki odada bir şey yoktu.

Kapıyı açıp içeriye girdim. Oda her zamanki gibi karanlıktı. Gözüme vuran bilgisayar ışıkları ile yüzümü buruşturdum. Bu adamın sağlığına dikkat etmesi gerekmiyor muydu? Özellikle de göz gibi bir organına.

İstanbul KatiliHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin