Gözlerimi tanıdık baş ağrısıyla açtım. Yüzümü buruşturarak yatakta doğruldum. Dün gece aklıma gelince sinirle yastığı odanın bir köşesine fırlattım.
"Lanet olsun!"
Geri zekalı, aptal, salak, öküz, cani, ruh hastası, katil, psikopat, pezevenk!
"Seni bir elime geçireyim, sorgu odasında Aslan'dan önce ben seni döve döve öldüreceğim!"
Kendimi yatağa attım. Tavanı seyrederken aldığım bütün eğitimleri düşündüm. Hepsini boşuna mı almıştım? Neden hiçbirini kullanamıyordum? Neden hiçbiri işe yaramıyordu? Aynı eğitimleri İstanbul da almıştı. Ama bu ne kadar doğruydu ki? Eğitim aldığım yerlerde genelde kimseyle samimi olmazdım. Bira utangaçlığımdan biraz da istememden. Sadece bir kişiyle çok yakın olmuştum. Onunla da sevgili olmuştum zaten. Bir süre takıldıktan sonra ayrılmıştım.
Kaşlarım çatıldı. Sevgili olmuştuk ama ben o çocuğun adını bile hatırlamıyordum. Yüzü hayal meyal gözlerimin önüne geliyordu.
Kısa bir anlığına onun İstanbul olabilme ihtimalini düşündüm. Fakat bu sıfır bile değildi. Yüzünü net olarak hatırlamasam da yeşil olmadığını biliyordum. Ayrıca İstanbul kadar uzun değildi. Türk de değildi. Yabancıydı. İstanbul'un Türkçesini düşünecek olursak kesinlikle Türk'tü.
Derin bir nefes verim avuç içlerimi gözlerime bastırdım.
"Kafayı yememe çok az kaldı!"
Lev'in tahmini emniyetin içinde ajan olması yönündeydi. Ama koskoca şehri geçtim, koskoca ülkede tek bir tane emniyet yoktu. Başka emniyette de olabilirdi bu ajan. Ama ükedeki bütün emniyetlerin içine ajan koyması mantıklı değildi. Bütün ülke onu araştırsa da o sadece İstanbul'da cinayet işliyordu. Neden bütün emniyetlere ajan koysun ki? Gerek yoktu. Zaten bu kadarını istese de yapamazdı. İlla ki yakalanırdı. Ne kadar çok yayılırsa yakalanma ihtimali o kadar artardı sonuçta.
Lev'de bir şeyler vardı. Ona güvenemiyordum ve içimden bir ses de ona güvenmemem gerektiğini söylüyordu. Ben hislerime güvenirdim. Sezgilerim kuvvetliydi. Bu yüzden asla yanılmazdım. Onlar bana rehberlik ederdi.
İstanbul'un bir daha ki cinayetini merak ediyordum doğrusu. Lev ile daha çok soruşturmaya girmem gerekiyordu.
Aklıma İstanbul'un bize bıraktığı pideler geldi. Daha o pidecinin sorgusu vardı. Muhtemelen bugün oraya gidecektik. Orada da rahat rahat gözlemleyebilirdim.
Rahat yataktan istemeye istemeye kalktım. Dalgalı saçlarım yüzüme düştüğünde aklıma İstanbul'un dün gece dedikleri geldi.
"Bunu sen uyurken saçlarını her okşadığımda yüzünde oluşan gülümsemeye de söyle, olur mu dedektif?"
Zar zor yutkundum. Yanaklarımı şişirerek ofladım.
"Yalan söylüyor şerefsiz. İşi gücü şov!"
Saçlarımı gelişi güzel toplayıp banyoya girdim. Elimi yüzümü yıkayıp saçlarımı taramaya başladım. Ama aklıma sürekli İstanbul'un dedikleri geliyordu.
"Saçlarını yine kurutmamışsın dedektif."
"Hasta olacaksın."
Kafamı iki yana salladım.
"Çık kafamın içinden!"
Saçlarımı salık bırakmak istemedim. Ensemde topuz yaptım. Önden iki tutamı serbest bıraktığımda çok güzel görünüyordum.
Yüzümdeki gülümsemeyle odadan çıkıp valizime yöneldim. İçinden siyah bir gömlek ve beyaz kumaş pantolon çıkardım. Gömleği pantolonun içine soktum. Beyaz bir kemer taktım. Makyaj çantamdan parlatıcı, rimel ve allık çıkarttım. Eyeliner çekip çekmemek arasında kaldım ve en sonunda vazgeçtim. İşim bittiğinde aynada kendime baktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İstanbul Katili
Mystery / ThrillerYüzümdeki kar maskesinden dolayı görmeyeceğini bilsem de tek kaşımı kaldırdım. "Niye beni kaybetmek istemiyormuşsun? Yoksa elinde şantaj yapıp kullanabileceğin kimse kalmadı mı?" Cümlemi bitirir bitirmez kafamı araba camından çıkarıp arkamızdaki pol...