3.5 <düzyazı>

6.2K 469 277
                                    

Ensemdeki tüyler diken diken olmasına rağmen titremeden kapıyı açtım ve savsak adımlarla içeriye girdim.

İçerisi kitap, kahve ve sigara kokuyordu. Bu üçlü kombinasyon ikimizin de gülümsemesine sebep oldu. Kapıyı arkamızdan kapattıktan sonra dikkatlice dükkana döndüm.

Dükkan dar ve uzundu. Her taraftan kitap fışkırdığı için boğucuydu. İki kişi yan yana dursa muhtemelen birbirine çarpardı ancak yüz yüze veyahut sırt sırta dururlarsa aralarına kişisel alan sınırlarına uygun bir mesafe çizilebilirdi. Raflar eski, tozlu ve bakımsızdı. Kitaplar bazen üst üste bazense mevzubahis rafların içerisine tıkıştırılmıştı.

Timur içeriye girip ağır ağır kah kitapları inceleyerek kah sırtlarını okşayarak yürümeye başladığında onun buradaki varlığı da dükkan kadar boğucu olmaya başladı.

Sırf ben söyledim diye olmadığını biliyordum ama Rüzgar'la arasının bozulmasına samimi bir şekilde üzgündüm. Bunu istememiştim. Bağlandığımız insanlardan kopamamanın anlamını en iyi ben bilirdim.

"Mangalar ne tarafta?" dedi Yeraltından Notlar'ın olduğu eski bir cildi karıştırırken.

"Arkadaki raflarda..." dedim ona ama elinde tuttuğu kitap, tembelce sayfaları karıştırması ve ilgiyle bazı cümleleri sessiz sessiz okuması hatta ve hatta orada öylece dikilmesi bile beni mahvediyordu.

Sessizlik aramızdaki kitaplar gibi somutlaştığında arkasında onu izlediğimin farkında bile olmadan konuştu.

"Etrafınıza şöyle bir göz gezdiriniz! Gerçek hayat denilen şeyin ne olduğunu, nerede olduğunu bilmiyoruz bile! Kitaplarımızı, hayallerimizi elimizden alsalar, öylece ortada kalakalacağız.*¹"

Timur hevesle bana döndüğünde ona yakalanmış olmak beni hiç gücendirmedi. Hatta aksine gülümsedim.

"Okudun mu bu kitabı?"

Başımla onaylayarak ona yaklaştım ve elimi uzatarak kitabı ondan yavaşça koparıp bir başka sayfayı açtım.

"Benim en sevdiğim; Baylar, yemin ederim ki her şeyi anlamak bir hastalıktır; Gerçek, tam manasıyla bir hastalık, kısmı."

Merakla ona döndüm. Gözlerimiz birleştiğinde parlak ışıklar söndü.

Dayanamadım. "Anlatmak ister misin?"

Bunu bir tür inada çevirdiğinden midir bilinmez başını iki yana salladı.

"Neden peki?" dedim sessizce. "Daha az erkek olacağından mı endişeleniyorsun?"

"Anlattıktan sonra gidememekten korkuyorum sadece." dediğinde boğazımda bir şeyler tıkandı.

Zoraki, "Nasıl yani?"

"Uzun zamandır var olan bir soruna ilk darbeyi indirdim ama devamına da anlatmaya da gücüm yok demek."

Rüzgar'la arasındakileri anlatırsa daha fazla düşünecek ve belki de kendi kafasında onu haklı çıkaracak, diye mi korkuyordu yoksa anlatırsa haklı olacağını ve yıllardır kendisine ettiği işkencenin sonuçlarından mı korkuyordu. Tam anlayamadım.

"Daha fazla düşünmemek için mi yoksa düşünürsen delireceğin için mi?"

Timur omuz silkti ve bir başka kitabı çıkardı raftan. O bana hiç bakmasa da benim tek gördüğüm o'ydu. Kitabın sayfalarını karıştırdı ama benim sorumu tam yanıtlayamamış olmak kafasını kurcalamış olacak ki bana döndü.

Yine ona bakarken yakalanmıştım.

"Önümde kocaman bir duvar var Feza. Kendi zihnime kurdum o duvarı. Bir anda orayı aşıp anlatamam ki kendimi. Hem bir şeyleri aşmak için bazen o şeyi göz ardı etmen gerekmez mi? Çoğu zaman kafamızda kurduğumuz o engellerin, zaman tarafından yıkılması kadar güzel bir şey yok. Anlatırsam önümdeki duvar gerçek olur Feza, anlatmazsam yıkılır belki."

Hissettiğim güçlü duygular hırçın dalgalar gibiydi ve kalbime çarpıp duruyorlardı. Her seferinde daha güçlü her seferinde daha etkililerdi. O, ağzını açıp bana en basit düşüncesini söylese de benim kalbim bunu bir okyanusa çeviriyordu. Nitekim onun söyledikleri de az buz şeyler değillerdi.

"Boyun mu eğeceksin?" dedim pütürlü bir sesle.

"Ne?" dedi safça.

"Şüphesiz böyle bir duvarın hakkından gelmeye gücüm yetmezse boşu boşuna yırtınacak değilim ama karşımda gücümün yetmediği bir taş duvar var diye büsbütün boyun eğmeye de razı olamam.*²" Gözlerimi gözlerinden çekmeden savundum tezimi. Cümleyi bilmek için kitaba bakmama gerek yoktu çünkü gözlerine baktığımda görüyordum.

"Boyun mu eğeceksin?" diye sorumu yinelediğimde Timur'un dudakları bir şey söyleyecekmiş gibi aralandı. Kapandı.

Sonunda; "Aptal." dedi ve kitabı rafına geri bırakıp dükkanın arkasına doğru hızlı hızlı ilerledi.

"Neyden kaçıyorsun?" diyerek arkasından gittiğimde Timur mangaları bir tutam öfke iki tutam endişeyle karıştırmaktaydı.

Onu bileğinden nazikçe kendime döndürdüm. "Anlat bana."

"Gidersin." dediğinde yine kafam karıştı. "Gitmeni istemiyorum." diye devam ettiğindeyse tamamen kaybolmuştum.

"Neyden bahsediyorsun?"

"Kime düşüncelerimi açsam onları kaybetmem bir saniyemi almıyor Feza. Bu öyle ergence bir bahane değil, şu zamana kadar kime gey olduğumu söylesem gittiler. Annemler, Rüzgar ve daha nicesi. Belki sen gey olduğum kısımda gitmedin ama Rüzgar'dan hoşlandığımı duyduğunda gideceksin."

Rüzgar'dan hoşlandığımı–

Rüzgar'dan hoşlandığımı–

"Ne?"

***

alıntı 1, 2 ve 3: Dostoyevski, Yeraltından Notlar.

of cok tahmin edilebilir gidiyo su an hikaye ya

neyse klise iyidir

BTW

hani ben size bi sey soruyom ya aslinda ben coktan sizden bolum olarak önde oldugumdan bosuna sormus oluyom

AMA SIZ YINE DE YANITLAYIN TABI

peace out!?!?!

peace out!?!?!

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

kitapci

piç [bxb, texting]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin