Feza.
Kini, bir eli tutar gibi sımsıkı tutabilirdim, hayatım boyunca ve hatta sonraki hayatımda bile bu öfkenin bir an olsun dineceğini düşünmüyordum. Küçüklükten itibaren bir hobi haline gelmişti bu nefret bende. Kimi zaman birilerinden çıkartmıştım, bazen kendime saldırmıştım ama hep kazanan ben olmuştum.
Öfkemin boyutu yakıcı ve korkutucuydu, herkes öyle derdi ve bir kez tanık olanlar bir daha tecrübe etmemek için dikkatli olurdu.
Toplumun acımasız ve ayrımcı yüzüne tanık olan herkes biraz öfkelidir. Şişman olduğum dönemlerde yaşadığım türlü eziyetlerin acısı da bu şekilde çıkmıştı benden.
Herkes güzel veya yakışıklı olmak, hoş görünmek isterdi ama benim öyle bir derdim hiçbir zaman olmamıştı. Bence hoş gözükmek göze hitap eden bir durumdan ziyade ruhsaldı, hep öyle olmuştu ve bu yüzden de kilomu hiçbir zaman umursamamıştım. Taa ki bir gün sınıftan birisi bana dombili diyene kadar kilomun bu kadar çok olduğunu da anlayamamıştım. İçten içe bu fazlalıkları vermem gerektiğini biliyordum ama o zamanlar buna ne enerjim vardı ne de isteğim. Kilom çoğaldıkça enerjim de isteğim de ters oranla düşüyordu ayrıca. Bu yüzden senelerce insanların ben ve benim fazla kilolarım hakkındaki dalgalarını, kusurlarımı yüzüme vurmalarını dinledim.
Bir noktadan sonra insan ben neden bunlara katlanmak zorundayım ki diye düşünüyordu ve o noktadan sonra kendini dizginlemek, onların yargılayıcı cümlelerini dinlemek; bataklıkta yürümekten zordu. Önüme gelen herkese nefret kustuğum acı dönem arkadaşlarımı bulduğum ana kadar sürmüştü ve o döneme karanlık çağ demekten gocunmazdım.
Kilo vermek zorunda olduğumu biliyordum. Herkesin sağlığın için ver demesini, beni ilk kez gören herkesin ilk önce kilomu sormasını sindirebilsem zaten verecektim kiloları. İnsanlar her şeyi zorlaştırırdı, bunu da o zamanlar öğrenmiştim.
Yemek yemenin ve saatlerce uyumanın getirdiği tüm yağları daha zor bir yöntemle vermeye çalışmadan önce kendime söz vermiştim.
Kimseyi nasıl göründüğü, nasıl giyindiği veya kimi sevdiğiyle ilgili asla yargılama. Eylemlerine bak, eylemlerinin ve sözlerinin arası uçurumsa ondan uzak dur.
Bu yüzdendir belki de Timur kiminle arkadaş olursa olsun ona o instagram hikayesinden cevap vermiştim. Bu yüzdendir belki de arkadaş olalım dediğinde kabul etmiştim. Eylemleri ve sözleri arasında hiç uçurum görememiştim ve olduğu kişiyi açıklayınca da ona karşı olan tüm kalkanlarımı indirmiştim.
Ama ilk uçurumu, Gül olayında bana yalan söylemesiyle hissetmiştim. Rüzgar söz konusu olunca nasıl korumacı olduğuna hep bir bahane bulmuştum ve hiç ondan hoşlanabileceğini düşünmemiştim.
Eğri oturup doğru düşüneceksek, o kadar da absürt bir şey değildi bu. Aynı evde senelerdir yaşıyorlardı ve bariz bir gerçekti ki Rüzgar, Timur'layken benim tanıdığım piçle bir değildi. Rüzgar'ın da Timur'a ne kadar değer verdiğini kafede buluştuğumuzda anlamıştım. Bu değeri yanlış anlamak, senelerce kendisini gizleyen gey bir oğlan açısından gayet doğaldı.
O halde ne yapacaktım?
İki arkadaşın arasını bozmuş, kırgın bir oğlanı ikinci kere düşünmeden olmak istediği kişi olması için cesaretlendirmiştim. Timur hazır mıydı ki açılmaya? Kimliğini açıklamaya, açık bir homoseksüel hayatı yaşamaya hazır mıydı? Şimdi çekip gidersem o kırgın oğlan aynı benim gibi çaresiz kalmayacak mıydı?
Tüm okulda dalga geçilecek, parmakla gösterilecek, orada burada taciz edilecek ve dövülecekti. Ben bunlarla neden uğraşıyorum ki noktasına gelene kadar dişini sıkacak sonra öfkesini, tasmasını saldığı hırçın bir köpeği salar gibi o insan müsveddelerinin üzerine salacaktı.
Kimsenin benim gibi hayata öfkeli olmasını istemezdim. Benim yaşadığım hezimeti yaşamasını istemezdim.
Ama bazı şeyler yaşanmadan anlaşılmıyordu. Bazen yalnızca durup anı yaşamak, travmaları hazmetmek gerekiyordu. Hem ders almak için hem de güçlenmek için gerekliydi bu.
Sonuçta Timur'un önüne kalkan olsam da onun düşüncelerine de kalkan olamazdım.
Okula girerken bu yüzden ölü sakinliği vardı üstümde. Pazartesi olduğu için İstiklal Marşı sırasına giriliyordu ve 12'lerin olduğu kısımda bir fısıltı dolaşıyordu.
Duydunuz mu? Timur gey'miş.
Bakıldığında kimse dedikoducu değildi, kimse kimseyi yargılamıyordu ama en güzel dedikoduların hepsi yargılamıyorum ama... ile başlıyordu.
Bu ikiyüzlü dünyaya karşı öfkem bir ayyaşın içki ihtiyacı gibi nüks etti. Yan sıramdaki sınıf öğrencilerine göz gezdirdim.
Rüzgar ortalıkta yoktu ama Mert ve Burak en önlerdelerdi ve Timur'la konuşuyorlardı. Parmak uçlarımda yükselip ne konuştuklarını duymaya ya da en azından ne tarz bir konuşma olduğunu anlamaya çalıştım. Mimiklerinden anladığım kadarıyla herkesin sinirleri gergindi, Mert oflayıp püfleyerek kafasını çeviriyordu ve Burak, Timur'u kolundan tutmuş ona bir şeyler demeye çalışıyordu.
Burnuma iyi kokular gelmiyordu ama kendimi topuklarımın üzerine dönmeye şimdi zorlamazsam gidip yok yere kavga çıkarabilirdim. Burak'ı ve Mert'i üst üste koyup Rüzgar'a paketler ve o paketi onun yüzüne patlatırdım.
Herif en yakın arkadaşım dediği herifi tekte harcamıştı lan.
Acaba hiç Timur'u dinlemeyi denemiş miydi?
Sen de denemedin ki.
Sinsi ses kalbimden başkası değildi ve onu elimde olsa gebertirdim. Müzik Hocası kürsüden Korkma... diye başlatmadan önce Beden Hocası bizi hizaya soktu. İstiklal Marşı söylenirken gözlerim Timur'un kapşon geçirilmiş kafasına kaydı. Siyah sweatshirt'ünü bir tür yas tutar gibi giyinmişti.
İstiklal Marşı bittikten sonra Burak'ın Timur'u omuzlarından ittirdiğini görür gibi oldum. Dayanamadım. Herkes sınıflarına gönderilirken diğer sınıfın arasına sızıp ön tarafa doğru kaymaya başladım.
Çevrelerinden dolaştığım birkaç erkek öğrenci onların sınıftan olmadığımla alakalı bir şey diyecekken tek bir bakış attım onlara.
Sindiler.
İlerlemeye devam ederken bir kız beni durdurdu.
"Sen bizim sınıftan değilsin." dedi kız kaşlarını çatarak.
"Hadi ya." dedim alayla. "Çekil şuradan."
Kız kollarını göğsünde kavuşturup bana çirkin bir bakış attı. "Aslı Hocaya söylerim seni."
"Offf!" dedim ama o esnada sınıf hareket etmeye başladı ve kız tam ağzını açacakken ona kolundan yakaladım.
"Bir dala anlaşalım." Ne yaptığım hakkında hiçbir fikrim yoktu. Timur hâlâ biraz daha öndeydi ve diğerleriyle konuşuyordu. Bu konuşmanın sonu iyi bitmeyecekti biliyordum, o yüzden acele etmeye çalışıyordum.
"İki." dedi kız hemen.
"Anlaştık. Çekil." Lafımı ikiletmedi. Birkaç kişiye daha isimleriyle seslenerek onları yolumdan çekti hatta.
Sonunda Timur'un tam arkasında sessizce durduğumda kıza baş parmağımı gösterip durağın sonu dedim dudaklarımı kıpırdatarak. Kız parmaklarını gözlerine atıp sonra beni işaret etti. Gözüm üzerinde.
Başımı iki yana sallayarak gülecektim ki önümdeki konuşmayı duydum. Dudaklarım dondu ve kalakaldım.
"İbne piç, keşke öldürseydi Rüzgar seni."
Vücudum benden bağımsızlaştı ve elim önümdeki bedeni zarifçe tuttuğunda ve döndürdüğünde neler olduğundan haberim olmasa da kalbim biliyormuş gibi çarpıyordu.
Timur şaşkınlıkla bana döndüğünde ve yüzündeki yara izlerini gizleyemeden onları gördüğümde bir küfür savurdu.
"Hassiktir."
***
peace out
arkadaslar sakin olun burak, mert ve ruzgar'i sonraki bölüm dövüyoruz

ŞİMDİ OKUDUĞUN
piç [bxb, texting]
Teen Fiction[tamamlandı.] timur: senin kendine saygın yok mu lan piç feza: yok siktir git şimdi kime inanmaya devam ediyorsan o yoldan devam et orospu çocuğu (gönderilmedi.) piç sensin lan!!! (gönderilmedi.) offff