Feza.
"Kendimi bildim bileli öfkeliyim." diye başladım anlatmaya.
Anlatacağım şey öyle aman aman bir şey değildi ama Timur'un sorularına yanıt verecekti.
"Bir insana verilebilecek en büyük ceza o kişiyi yok saymaktır bence. Küçüklüğümden beri kilolu olduğum için dalga geçilen, dışlanan o çocuk oldum ve bu da zihnimde bir şeyleri kırdı galiba. Bilmiyorum."
Stresli bir halde saçlarımı karıştırıp kendimi anlatırken düşünmemeye zorladım. Düşünürsem zihnimdeki derin, karanlık çukura düşeceğimden korkuyordum ve bu Timur'a düşmem gibi keyif verici olmazdı, biliyordum.
"Ailem sürekli çalıştığı için onlara günümün nasıl boktan geçtiğini anlatamıyordum, hiç arkadaşım yoktu ve eskiden, lisede olduğundan daha kötü muameleler görüyordum, inanmayacaksın ama Rüzgarlar tanıdığım en kibar zorbalar bile olabilirler. En azından bir korkuları var yani."
Lafı dolandırdığımı fark edince duraksadım.
"Eskiden okulda sürekli dövülüyordum." dedim tek hamlede. Bunu kabullenmek beni eksik yapmıyordu ama aklıma gelen anılar beni eksik bırakıyordu.
"Her seferinde kenarda köşede dayak yemekten haşatım çıkıyordu ve kendime inanılmaz öfkeleniyordum. Öfkelendikçe ya yemeğe daha fazla sarıyordum ya da içime atıyordum. Bir akşam annem evdeyken öfke patlaması yaşadığımı hatırlıyorum; bir sene boyunca dayak yediğimi fark etmedikleri için kendimi balkondan atmaya kalkmıştım."
Timur'a bakmıyordum ama göz bebeklerinin büyüdüğüne kalıbımı basardım.
"Sonra annemler apar topar o okuldan aldılar beni ama kişiler değişse de baskı ve şiddet hiç değişmedi. Kızlar kilo versen yakışıklı çocuksun aslında diyorlardı mesela, inanılmaz üzülüyordum. Sanki ben onlarla yaşıt değilmişim gibi, sanki kilom benim onlardan ayrı bir tür olmamı sağlayan yegane bir şeymiş gibi davranıyorlardı. Erkek olmayı geçtim yani, insan olarak bile görmüyorlardı."
"O zamanlar hoşlandığım kız beni bir yere çağırmıştı mesela, ben de sandım işte bir şeyler yapacağız falan. Kilolu bir tanıdığı varmış, kız. Bizi birbirimize yakıştırmış. Sırf kiloluyuz diye. Sanki kilolu insanlar hastaymış ve sadece kendileri gibi olanlarla beraber olabilirmiş gibi... Ve bilmiyorum işte... İnanılmaz öfkeleniyordum bunlara."
"Kendimi kusturmaya, yemek yememeye falan başladım ama annemler hemen anlayıp beni bir doktora götürdüler işte. Bulimia mı ne diyorlar, erkeklerde görünmesi çok nadir olsa da, bende de ondan olduğundan şüphelendiler."
Elim deri dönen sandalyeyi harç hurç kaşıyordu, bu sayede baya zihnimi boş tutmayı başarmıştım ama aklıma yakın zamanda yaşananlar gelince yutkunmak zorlaştı.
"Liseye geçince düzeleceğime eminlerdi ama tabii ki lise de ortaokul veya ilkokuldan pek farklı olmadı. Üstelik bir de ergenlik falan çöktü. Cinselliği keşfetmek, kendini tanımaya çalışmak derken iyice kafayı yemeye başladım. Dış görünüşüm benim için önemli değildi ama insanlar için öyleydi ve artık yalnızca onların gözündeki beni görebiliyordum. Aynaya her baktığımda makasla fazlalıkları kesmek istiyordum. Bunun ne demek olduğunu bilemezsin. Arkadaşlarım olsa da, ortaokuldan edinsem de mesela, zihnimdeki bu saçma düşünceleri durduracak özel güçleri olan bir arkadaşım hiç olmadı."
Bu noktada ona bakmıştım ve meleğimsi mavi gözleri beni bir an olsun kaçırmadı. Elim sandalyeye vurmayı bıraktı, gözlerine bir metreden uzak olsam da tüm detaylarıyla ve en çıplak haliyle gördüm onları.
Normalde insanlar acırdı, acıyarak bakardı. Veya umursamazlardı, yok sayarlardı. Bana daha fenası oldu, bak dinle derlerdi. Acı yarıştırarak yara bandı olunmazdı ama onlar ısrarla denerlerdi.
Timur ise yalnızca ince ince bakıyordu. Acımıyordu, benimle yarışmıyordu; merakla dinliyordu. Bu hareketi bile ruhumu iyileştirebilirdi ama o bunu bilmiyordu.
"Devam et." dedi benim uzun soluklu durmama. Sesindeki o keskin, sirkemsi kokan tonu yakaladım.
"İki sene daha sabrettim." dedim ama sesim titriyordu. Sanki sabrettiğim tek şeyin bu olmadığını ona ifşa ediyordum. Gözlerim dudaklarına çok kısa bir bakış attığında midemin burkulduğunu hissettim. Elim sandalyeye çarptı. Gözlerimi kaçırdım.
"Üçüncü senemde ise, artık dolmuş taşmıştım. Öfkemi kimden çıkartırsam çıkartayım yeterli gelmiyordu çünkü kendimden daha fazla öfkelendiğim kimse yoktu. Senelerin acısını kendimi gerçekten balkondan atarak çıkarttığım zaman, evde kimse yoktu. Yoldan geçen birileri beni hastaneye yetiştirmeseler muhtemelen ölecektim ve uyandığımda annemler benim her türlü fiziksel ve zihinsel tedaviyi almam için zorlamasalar muhtemelen hâlâ o eski kilolu çocuk olmaya devam edecektim."
"Sen o zaman..." dedi ve bir hesap yaptı.
Tebessüm ettim. "Geçen sene ikinci dönem hiç okulda yoktum, evet."
Gözleri büyüdü. "Altı ayda kilo verdin." dediğinde başımı salladım.
"Altı ayda hem fizik tedavi hem terapi gördüm. Bulimia, öfke bozukluğu, depresyon ve anksiyete gibi günümüz gençlerinin hemen hemen hepsinin sırf havalı olmak için sahip olduğunu söylediği o hastalıkları özel bir merkezde kalıp hayatımı gerçek anlamıyla tamamen durdurarak yenmeye çalıştım. Ve hiç de havalı değildi."
Timur'un uzun bacaklarını sürüklemesiyle sandalyesi hareketlendi. Tek bir sürüklemeyle dibime yaklaştı.
"O yüzden mi kokoreç yediğimiz gün kustun? O zamanları hatırlamak seni yeniden o zamanlara mı götürüyor?" Dudaklarının kıpırtısı sonbaharda bir yaprağın kıpırdaması kadar doğaldı ama bir o kadar da büyüleyiciydi.
"Galiba?" dedim sesim dayanaksız bir binaydı. Sallanıyordu.
Ellerini yanaklarıma koyduğu an ona kapıldım, ellerimi dirseklerine sardım. Bu pozisyon öyle arkadaşça falan değildi. Bacakları iki yanına genişçe açılmış, benimkileri kıstırmıştı. Sandalyelerimiz birbirine değiyor ve elleri yanaklarımı usulca okşuyordu.
"Bunları anlatmak senin için çok zor olmuş olmalı, anlattırdığım için özür dilerim."
Biraz zaman geçti. Ama çok az. Sesimi bulduğum an konuştum.
"Ben anlatmak istedim." Kalbimin ters parendeler atarak dönmesi başımı döndürüyordu. Ya da belki de başımı döndüren onun yumuşak, bebeksi kokusuydu.
"Bana güveniyor musun?" dediğinde dirseklerini sıktım.
"Sence?"
Başını eğdiği an nefesimi tuttum. Beni öpecek miydi? Beni öpecekti! Beni öpecekti.
"Erkeklerden de hoşlandığını ne zaman fark ettin?" diye sorduğu sırada gözlerinin dudaklarımda olduğunu görebiliyordum ama sindiremiyordum. Dudaklarıma bakıyor olamazdı, benden o anlamda etkilenmediğini biliyordum. Ciğerlerim patlamadan önce kesik bir nefes aldım.
"Terapi merkezinde bir çocuk vardı, Emir'in de ortak tanıdığıydı ama öyle çok büyük bir şey değildi. Sadece anlamamı sağladı. Sevdiğimiz şey kişinin cinsiyeti olamaz–"
"Ruhu olur." diye tamamladı beni. Gözleri karanlık bir denize dönmüştü ve hâlâ dudaklarıma bakıyordu. Dayanamadım.
"Bana neden öyle bakıyorsun–" dememe kalmadan yanaklarımdaki elleri beni dudaklarına çekti ve dudaklarımızı buluşturdu.
***
PEACE OUT🖖
burda biraktigimi dusunsenize akxmamfmksxkskdm
ŞİMDİ OKUDUĞUN
piç [bxb, texting]
Teen Fiction[tamamlandı.] timur: senin kendine saygın yok mu lan piç feza: yok siktir git şimdi kime inanmaya devam ediyorsan o yoldan devam et orospu çocuğu (gönderilmedi.) piç sensin lan!!! (gönderilmedi.) offff
![piç [bxb, texting]](https://img.wattpad.com/cover/319368525-64-k898891.jpg)