Feza.
Yapmak istediklerim ve yapmam gerekenler arasında uçurum olmaya başlayınca kendime en başında söz verdiğim eylemleri kendisiyle çelişenlerden uzak dur, nasihatini buraya gelirken çöpe atmak durumunda kalmıştım. İnsan yargıladığı her şeyin ta kendisi olmadan boyunun ölçüsünü almıyordu, bunu da anlamıştım.
Timur'dan uzak durmam gerekiyordu.
Onun benden uzak durabildiği gibi uzak durmalıydım ondan ama söz konusu o olunca beceriksiz piçin teki oluyordum. Benim kendime saygım yoktu, onun da bana insafı...
Mert'i okuldan kovdurmuştu, onunla kavga etmişti ve akşamında da Sinan'la attığı hikayeyi izleyince kendimi inanılmaz sıkılgan hissetmiştim. Sıkılmamın en büyük nedeni gidip de onunla konuşamamaktı.
Şimdi olsa, her konudan konuşuruz ve birbirimizin açıklarını kapatırız diye düşünmeden edemeyince üzerime bir ceket geçirip apartmanın önünde bulmuştum kendimi. Şu geçtiğimiz iki hafta o kadar zordu ki, kendimi ikna etmek hiç de zor olmamıştı.
Zile bastım ve kapının arkasındaki güçlü ayak seslerinin durmasını bekledim. Kapı açılırken kalbim ağzımda atıyordu ve ellerim terden sırılsıklamdı.
Fakat kapının gerçekten sırılsıklam olmuş Timur tarafından açılması bütün bildiklerimi unutturdu.
"Lan?" dedim direkt şaşkınlıkla.
"Ho-hoşgeldin!" dedi ama sonra beni kapıda bırakıp koşa koşa banyoya girdiğinde şaşkınlığım endişemi de yanına katarak pençelerini içime sapladı. Onun ardından içeri girerken mutfaktan Emir'in elinde kahveyle çıktığını gördüm, o an parçalar yerine oturdu.
Soğuk duş ve kahve...
Gerçekten de dediğim her şeyi yapıyordu. Her sözümü emirmişçesine yerine getiriyordu. Onunla konuşmak istemediğimi söylediğimde bana saygı duyuyor, yapışıp beni daha fazla sinirlendirmiyordu.
Banyoya girdiğimde Timur'un gri bornozu kuş gibi titreyerek üzerine geçirmeye çalıştığını gördüm. Kıyafetlerini çıkartmadan bornozu giymesi çok saçmaydı ama.
"N'apıyorsun deli?" dedim ona yaklaşırken. Timur'un yüzü mermer beyazlığında, gözleri ise bayık bakan oyuncak bebekler gibiydi. Üzerindeki sweat ıslanmaktan ağırlaşmış ve bu da omuzlarını düşürmüştü.
Ona yaklaşırken aklımda hiçbir şey yoktu. Ciddi anlamda onun için enayiydim, anlamıştım.
"Feza çok yaklaşma gözünü seveyim." diyerek geriledi. Yerdeki havlu, ıslak zemini kurutmaya yetmiyordu bunu da o gerilerken fark ettim.
"Neden?" dedim ama yürümeyi kesmedim.
Timur bornozun kolunu yüzüne geçirip yüzündeki damlaları sildirirken boğazından garip bir ses duyuldu.
"Çünkü haftalardır senden uzak durmaya çalışıyorum." Çocuklar gibi bir ayağını yere vurup avuçlarını açtı.
"Benden ne istiyorsun şu an?" dediğinde ıslak kıyafetlerle durursa hastalanacağını düşündüm.
İşte buydum ben. Dengesizdim. Önce haklı olarak onun benden uzak durmasını, saçma sapan jestler yapmasını istemediğimi söylüyordum ve sonra da neden yaptıklarına devam etmiyor, neden beni zorlamıyor diye düşünüp kendimi üzüyordum.
Şu iki haftada anladığım bir şey vardı. Timur için hissettiğim şeyler insanların aşk bu, sevgi bu diyerek basitleştirdiği o saçma duygulardan daha derindi. Daha korkunçtu. Bu hisler Timur'u her konuda affeden değil, Timur'u her koşulda anlamamı sağlayan hislerdi. Bu hisler, ona uzak durmasını söyledikten sonra bile peşimde dolandığını görmemi sağlayan o hislerdi. Tam da bu yüzden çok tehlikelilerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
piç [bxb, texting]
Teen Fiction[tamamlandı.] timur: senin kendine saygın yok mu lan piç feza: yok siktir git şimdi kime inanmaya devam ediyorsan o yoldan devam et orospu çocuğu (gönderilmedi.) piç sensin lan!!! (gönderilmedi.) offff