3.1 <düzyazı>

7.3K 531 112
                                        

Ertesi gün, kafenin merdivenlerini tırmanırken neden burada olduğumu sorgulamaktan ziyade neden bunu yaptığımı sorguluyordum. Rüzgar'ın dünyadaki en kötü insan olduğu gerçeği ben onunla görüşünce rafa kalkmayacaktı, Timur'a bu zorba çocukla kavga etmeyeceğime dair de söz vermiştim dolayısıyla olası bir durumda elim kolum bağlı olacaktım.

Duvar ve cam kenarındaki köşe masaya geçip merdivenleri görebileceğim şekilde oturdum. Sırt çantamı masanın ortasına atıp koltukaltıma sıkıştırdığım defteri ve eskiz kalemini çıkarttım. Bir şeyler karalamak her zaman gerginliğimi aldığı için merdivenlerden gelen gülüşme seslerini duyana kadar huzurla bir şeyler çiziktirebildim. Ancak o gülüşlerin içinde bir yerde tanıdık bir ses vardı ve bu da kulaklarımı Golden Retriever gibi dikmemi sağlamıştı. Telefonumu açıp saati kontrol ettim, bir ufak işim vardı onu hallettim.

Timur ve Rüzgar ikiz gibi aynı giyinmişlerdi. Yüzlerinde aynı tarzda gülüşlerle önümde durduklarında kalemi defterin arasına sıkıştırdım.

İki oğlandan birisi kumral diğeri siyah saçlıydı, ikisini de ikiz gibi gösteren mavilerin birisinden yaşam diğerinden ölüm akıyordu. Timur siyah tişörtünün altına dizlerine değen bol bir şort giymişken Rüzgar saçları kadar kara bir pantolonu geçirmişti üzerine. Bu dahi karakterlerine bir atıftı sanki.

"Selam." dedim ikisi de ses çıkartmayınca.

Önce Rüzgar kendine geldi, elini uzattı. "Selam." Avuçlarımız birbirine değdiğinde sıcaklığım onun dışarıdan gelmiş yumuşak elini ısıttı. Yaklaşıp kafa tokuşturduğunda bunu beklemediğimden yüzümde rahatsız bir ifadeyle geri çekildim. Rüzgar'ın pahalı parfümünün etki alanından çıktıktan sonra Timur'a da elimi uzattım.

Timur elimi tuttu ama kafa tokuşturmadı. Gözlerini benden alamıyormuş gibi bir hali vardı.

"Saçların..." dediğinde hatırladım. Bu sabah berbere gidip yeni bir saç kesimi yaptırmıştım, uzun zamandır enselerime uzanan saçlar artık kulaklarıma zor değiyordu.

"Evet." dedim elimi saçlarıma atıp karıştırarak.

"Sıhhatler olsun." dedi Rüzgar, Timur'un yerine konuşup kardeşinin sırtını sıvazlayarak onu oturttu.

"Sıhhatler olsun..." dedi Timur da sonradan ama çekingesini hissetmemek elde değildi.

Takılarak; "N'oldu lan beğenmedin mi yoksa?" dediğimde Timur'un mavileri parladı.

"Beğendim." O bana öyle ışıl ışıl gözlerle iltifat edince ensem yanmaya başladı. Rüzgar'a verdim dikkatimi.

"Sen hayırdır?" dedim oğlana direkt.

Rüzgar şaşırdı. Yakışıklı yüzünde Timur gibi mavi ama donuk gözleri vardı. Çenesi keskin bir hatla dudaklarını belirginleştiriyor ve yüz hatlarını buz gibi sertleştiriyordu. Şaşırdığı zaman ise yay gibi kaşlarının arasında bir kırışıklık beliriyordu.

"Ne? Sadece tanışmak, kaynaşmak istedim." dedi ama elbette ona inanmadım. Ona inanacak kadar kafayı yememiştim.

"Sorun şu ki biz zaten tanışıyoruz. Kilo verince karakterimi de değiştirmedim." Ağzını açacakken elimi kaldırıp susmasını söyledim sözsüz bir şekilde.

"Demek istediğim kaynaşmak için biraz geç kaldık sanki."

Ben bunu söyledikten sonra söylediklerimin hiçbir anlamı yokmuşçasına;

"Feza, biliyorum ki yaptıklarımın bir telafisi olamaz. Ama affetmek büyüklük örneğidir ve Timur sana bu kadar değer verirken ikimizin arasının kötü olması kadar saçma bir şey olamaz." Elini kahve bardağına uzatıp kahvesini içti, tekrar bardağı masaya bıraktığında yüzünde samimi olmayan bir gülümseme vardı. Bir hayır işi yapan ve kırk kere reklam yapan düzenbazın yüz ifadesiydi bu.

piç [bxb, texting]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin