Feza.
Tuttuğum nefesim onun ateşe değmiş gibi aniden geri çekilmesiyle yeniden ciğerlerime doldu. Başını dikleştirerek ellerini iki yanımdan çeken Timur iki adım geriledi. Kalbim ağzımda atarken Timur'un da en az benim kadar şaşırmış bir şekilde gerilediğini görmek beni mahvetti.
Aramızda ne olduğunu bilmiyordum ama bir an, beni öpeceğini düşünmüştüm. Başını eğdiğinde ve dudaklarıma baktığında bu kez arkadaşlığımızın uçurumdan düşeceğine emindim.
"Öhö, öhö." dedi yumruğuyla ağzını kapatırken. "Hadi içeri geç sen, ben keki dilimleyip gelirim."
Onu dinlemek zorundaydım ama bacaklarım asla komutlarımı dinlemiyorlardı. İki adım öne atıp yine ona yaklaşmak istiyorlardı, mutfaktan çıkmak değil. Rahatsızlıkla kıpırdanarak yutkundum.
"Tamam." En basit kelime bile dudaklarımdan buharlaşarak çıktı.
Biliyordum, Timur'a karşı olan duygularım şu zamana kadar beraber olduğum diğer insanlara kıyasla bedenimde tsunami etkisi yaratıyordu ve bu beni kıracak, parçalayacak hatta belki de beni hiç olmadığım noktalara taşıyacaktı. Sonuçta duygusu fazla olanın kırığı da fazla olurdu.
İçimden bir ses bir yandan edindiğimiz bu arkadaşlığı bozmak istemiyordu. Aynı zamanda ise kendimi bacaklarına sürterek dudaklarına yapışmak istiyordum. İlk kez birisinin çekim kuvvetine bu derece girmek, ikilemlerin arasında kalmak beni inanılmaz yorgun düşürdü bir anda.
Beni mutfaktan kovmasını da istemiyordum, bana arkadaşım demesini de... Onunla arkadaş falan olmak istemiyordum.
"Feza?"
Yavaşça mutfaktan çıktım. Onun bana karşı olmayan ilgisini zihnimde hayal ederek, hakkım olmayan bir şeyi elde etmeye çalışmayacaktım.
Timur kalbini seve seve Rüzgar'a verdiyse, onu Rüzgar'dan çalamazdım. Timur kendisi geri almak istemediği sürece buna yeltenemezdim.
Yemek masasındaki rahat sandalyelerden birine oturup kafamı masaya devekuşu misali gömdüm. Timur gelene kadar gözlerimi dinlendireceğim desem de, bacaklarım yürümek ister gibi kıpır kıpırdı. Nereye yürümek istediklerini biliyordum.
Ayağa kalktım. Dayanamıyordum. Salondan hışımla çıkıp fırtına gibi mutfağa geri girdiğimde onun söylediği gibi keki dilimlediğini gördüm.
Hiç mi düşünmemişti daha demin olanları? Hiç mi sormamıştı kendisine? Rüzgar'ı sevdiği falan yoktu!
Beni fark ettiğinde doğruldu.
"Ne oldu?"
Adımlarımı hiç çekinmeden, cesurca attım. Önünde durup onu sweatinin yakasından tuttum, dudaklarıma çektim.
Dudaklarının serin tadını duyduğum an uyandım.
"Uyandın mı prenses?"
Kafamı masadan kaldırırken neredeyse sancılayarak kendisini hissettiren aletimi yok saymaya çalıştım.
Timur hemen karşımdaki sandalyede otururken gözlerimi kırpıştırarak saate baktım.
"Kaç saattir uyuyorum lan?" Sesimdeki kalın tona bakılacak olunursa baya dalmıştım. Timur dudağını büzerek saate baktı. Ben de rüyalarımı süsleyen dudaklara.
"Yarım saat falan."
Avuç içlerimi gözlerime bastırıp kendime gelmeye çalıştım. Aletim taş gibi sertken kendime gelmeye çalışmak da imkansız bir görevdi ya, neyse.
"Niye uyandırmadın lan?" Boğazımı temizleyerek devam ettim. "Sözde ders anlatacaktım sana."
"Kıyamadım, Prenses'im." Dalgasını geçmesi komik değildi artık. Gülemeyecek kadar sıçmıştım.
"Rüzgar'ı neden seviyorsun?"
Timur aniden gelen soruyla sandalyede geriledi. Kendisini savunmak ister gibi kollarını kavuşturdu.
"Neden sürekli bunu soruyorsun ki?" dedi kırgın bir sesle.
"Sadece onu sevebilen birisinin olmasına şaşırıyorum. Özellikle de yıllarca onun için olmadığın birisi gibi davranman, düşünceli ve iyi niyetli olmana rağmen onun gibi zorbalarla aynı grupta yer alabilmene şaşırıyorum. Onu sevmenin bir sebebi olmalıymış gibi geliyor."
Timur beni dikkatle dinledi ve cevabını yutkunduktan sonra verdi.
"Bilmiyorum. Gerçekten bilmiyorum. Bunu ilk sorduğunda da bilmiyordum, on bin kere sorsan da muhtemelen bilemeyeceğim."
Gözleri önündeki kitaba düştü. Kalemiyle kenarıya bir şeyler çiziktirdi.
"Rüzgar uzun zamandır benim en yakınımdı ve onsuz kaldığım en uzun zaman bu haftaydı. Bazen odasına gidip oturuyorum mesela, neden yaptığımı bile bilmiyorum. Kendi odama hep istediğim gibi bayrağımı asabilirim, yapmıyorum. İstediğim gibi açık açık yaşayabilirim kendimi ama yapmıyorum. Bir şeylere alışmışım ve başka bir yol beni korkutuyor. Senin arkadaşların beni korkutuyor, sen beni korkutuyorsun."
Sweatimin kollarını avuç içlerime kadar çekip sakince bekledim. Sözü bitince ise başımı salladım. Ne düşünmem gerektiğini bilmiyordum. Aslında biliyordum ama eğer düşünürsem, olmam gerekenden daha fazla cesur veya daha aptal olurum diye düşünmeyi yasaklamıştım.
"Neyse ya," dedim içten bir sesle. "Derse dönelim."
İkimizde bu konuyu iki saniye öncesinde bırakıp kalemlerimize tutunduk. Ona probleminin olduğu kısımlarda yardım ederken, karşısındaki sandalyeden yanına geçtim. Bir soruyu yapması için ona görev vermişken kurşun kalemini dudaklarına vurup onunla cebelleşmesini izledim.
"Of!" dediğinde daha fazla boğulmasına izin vermeden gülerek yanlışını düzelttim. Sövüp saydı ve kalem attı.
"Ne istiyorum biliyor musun?" dedi bir saate yakın çalıştıktan sonra.
"Ne istiyorsun?"
"Kek yemek." Bunu dedikten hemen sonra sandalyesini çekip kalktı ve mutfaktan kocaman dilimlediği keklerle geldi.
Bir dilimi alıp tekte ağzıma sokarken Timur'un yavaş hayvan yavaş demesine göz devirdim, yanında buzlu kolayı da lüpletmeye çalışırken Timur'un gözlerini üzerimde hissettim.
"Ne?" dedim lokmamı yutunca.
"Hiç." Trans halinden çıkmış olacak ki bir dilim de o aldı ama benim aksime daha kibarca, yani iki lokmada, keki yuttu.
"Limon sevmiyorum demedin mi sen?" Kek tabağını kendime çektim.
Timur, Arka Sokaklar polisi gibi, "O kek tabağını yavaşça yerine bırak evlat." dediğinde kıkırdadım ama tabağı daha fazla kendime çekmek dışında bir şey yapmadım.
"Bana bak!" Uyaran sesi beni hiç korkutmadı.
"Sen de bu kadar güzel yapmasaydın lan." Timur başını iki yana sallayarak beni kekle baş başa bıraktı. Yeniden matematik kitabına dönüp sorusunu sesli okudu.
O okuyup sesli şekilde anlatarak sorusunu çözerken yine onu izledim ve yine kendimi sıcacık kumların üzerinde dinlenir gibi hissettim. Birisine delicesine hisler beslemek için o kişinin kime ne hissettiği önemli değildi. O kişinin kim olduğu da önemsizdi. Uyku haliyle ona daldım, sorusunu bitirince bile gururlu yüz ifadesine takılı kalmış olmam ilgisini çekti.
"Ne?"
"Hiç." dedim sesimi öksürerek toparlamadan önce. Bir gün bu hiçler beni kovalamaya başlayacaktı, o zamana kadar, o beni düşürdüğünü anlayana kadar düş tamamen inkar edecektim.
***
the end
bence timur mal sizce??
ŞİMDİ OKUDUĞUN
piç [bxb, texting]
Teen Fiction[tamamlandı.] timur: senin kendine saygın yok mu lan piç feza: yok siktir git şimdi kime inanmaya devam ediyorsan o yoldan devam et orospu çocuğu (gönderilmedi.) piç sensin lan!!! (gönderilmedi.) offff