(Uyarı: Bu bölüm, cinsellik barındırmaktadır.)
Timur.
İki haftadır hayatımda sahip olduğum en ufak şeyi dahi düşünmüştüm. Bu düşünme halinin tek sebebi nasıl bir hayatım olduğu ve bu hayatı nasıl yaşamak istediğimdi. Önceki hayatımı gözden geçirince yaşadığım kafes sisteminde kendime en yakın gördüğüm ilk erkekten yıllarca hoşlandığımı sanmam kadar normal bir şey yoktu. Bunu anlamak belki uzun sürmüştü, belki hemen kabullenemememiştim ama Rüzgar'dan hemen vazgeçememek benim değil on iki yaşındaki Timur'un suçuydu. İki hafta içinde öğrendiğim tek şey bu değildi.
Rüzgar'la yaşananların hepsi Feza hayatıma girdiği an bir anlam kazanmıştı ve kaybetmişti. Feza birinci elden Rüzgar'ı tecrübe etmiş bir kurbandı ve ben ise Rüzgar'ın en yakınıydım. Basit düşünürsek Feza benim düşmanımdı. Ama dikkatli bakarsak o benim müttefiğimdi.
Feza benim hayatıma girdiğinden beri benim kolum kanadım, tüm ihtiyacım olmuştu. Arkadaşım, dostum, düşmanım, öğretmenim ve öğrencim. Bu kısa hayatımda tanıdığım en kaba insan olsa dahi yine aynı şekilde en düşünceli, en ince ruhlu insanlardan birisiydi de. Bu zıtlık mıydı beni bu derece hayatta hissettiren yoksa bana doğru ilgiyi gösteren herkes için hisseder miydim bu güçlü duyguları?
Bunu çözmüştüm iki haftada.
Yüzüme bakmayan, beni tanımayan, benimle konuşmayan Feza hâlâ beni heyecanlandırıyordu, hâlâ beni canlı hissettiriyordu. Hassasiyetini yumruklarıyla örtmeye çalışsa da gözlerimden kaçamıyordu.
Tam da bu yüzden ona; "Ne olduğunu biliyorum." demiştim.
Beni neden öptüğünü, beni neden kışkırttığını çok iyi biliyordum çünkü. Benden kaçabileceğini sanıyor muydu gerçekten? Onun durup saklandığı, onun durup soluklandığı noktalar benim favori yerlerimdi. Onun vazgeçtiği nokta benim onu tekrar kışkırttığım yerdi.
Öpüşmek sebepsiz yere özgür hissettirmiyordu, Feza'nın yaptığı her hareket içimdeki yangına yağmur olup akıyordu. Feza'nın nefesi aklıma kazınıyordu ve beni tüketiyordu. Zihnim ismini haykırıyor, bana küçük kalp ağrıları emanet ediyordu.
Ellerimi kalçalarından beline kaldırıp onu sımsıkı tutarken içeride Emirlerin olmasıyla bir nebze ilgilenmiyordum. Tek istediğim o'ydu, yalnızca o. Ve asıl güzel olan şey onu istediğimi o beni öpmeden önce de biliyor olmamdı.
Duraksadım.
Duraksamam onu daha da yoldan çıkarttı, elleri sweatimi sıyırdığında nemli, soğuk vücudum onun için eğilip büzüldü. Sweat başımdan zemine düşerken onun gömleğini sıyırıp kendi çıplaklığımı onunkiyle sabote ettim.
İkimizin de cehennemin kapılarını zorladığını biliyordum fakat neyi istediğimi de biliyordum. Bu da benim cehenneme seve seve gitmemi sağlıyordu.
Elleri pantolonumu sıyırırken ona katıldım. Dudaklarımız bu esnada durmak bilmeyen bir savaşın içindeydi ve kazananın kaybettiği bu savaşta ona mağlup olmak istiyordum.
Başımı eğip sıcak bir rüya olan diliyle kavuştum, bedenlerimizin yerlerini değiştirip duvara onu yasladığım sırada aletini benimkine şevkle bastırdı. Boğazımın arkasından kopan ufak inilti onun sesli nefesine karıştı.
Aynı anda çekildik ve ben tereddütsüz bir hareketle eşofmanını boxerıyla dizlerinin altına indirdiğimde kirpikleri yanaklarına gölge oldu, düştü.
Feza'nın yüzünde doğan her bir mimik benim rehberimdi. Kırışan alnı, düşen kirpikleri ve kara gözlerinin altındaki mor halkalar, hepsi benimdi. Tereddütünü hissettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
piç [bxb, texting]
Teen Fiction[tamamlandı.] timur: senin kendine saygın yok mu lan piç feza: yok siktir git şimdi kime inanmaya devam ediyorsan o yoldan devam et orospu çocuğu (gönderilmedi.) piç sensin lan!!! (gönderilmedi.) offff