Timur.
Resim yapmak becerikli olmadığımı bir bakışta anlayabildiğim bir yetenekti. Her fırça darbesinde, tekli koltuğun üstünde oturan Feza'ya seslenmem gerekiyormuş gibi hissediyordum ve öyle de son buluyordu. O da garibim söylense de oflasa da gelip yardım ediyor ve saçlarımı karıştırıp gülerek yerine geçiyordu.
Bu sabah güldüğü kadar güldüğü bir an olmuş muydu bilmiyordum ama hatırladığım kadarıyla cevap hayırdı. Feza'nın mizacı yılların zorbalanmışlığından gelen bir sertliğe sahipti ve bu da beni etkileyen bir özelliğiydi. Her daim dik durup kendini savunmasına bayılıyordum ancak bugün onun farklı bir yanını görmek; sürekli gülmesi, temas etmesi ve dün beni sevdiğini söylemesi ruhumu kor ateşlerde kavuruyordu.
Artık ona baktığımda gördüğüm şey o zorbalanmış küçük çocuk değil de sevgi dolu bir gençti. Sözüm ona eğer güneşte bakarsanız yeşil emareleri göreceğiniz kahveleri en pahalı pırlantadan bile parlaktı bugün.
"Dik dik suratıma bakarak beni resmedemezsin yalnız."
Bileğim hafifçe büküldü onun sesini duyunca. Her bahse vardım, Feza sanatta düşündüğünden bile daha iyiydi çünkü sesi karizmatikti, şarkı söyleyebilirdi. Resme el yatkınlığı vardı, kitap okuyup kendini geliştirmeye açık olması da onu resmen biçilmiş kaftan yapıyordu.
Tek sıkıntı Rusya'da inşaat işçisi olmak istemesiydi.
Buna izin veremezdim. Homofobik ve soğuk bir ülkede hayatını geçiremezdi. Bencillikse bencillikti bu ama beni terk etmesini de istemiyordum. Elimde olsa onu cebime sokup gezdirirdim.
Burada kaldığı sürece on bin kere Rüzgar'dan bahsetse yine de gitmesine asla izin veremezdim. Tabii ki iznimi almak zorunda olduğundan değil ancak...
Neden Rusya abi, diye düşünüyordum işte. Başka bir ülke olsa onunla gitmekten keyif alırdım, beraber çabalardık ama bu şekilde resmen ölüm fermanıydı.
Ben şimdiden beraber yaşayacağımız zamanları, geçireceğimiz günleri düşünüyordum ama o kim bilir ne düşünüyordu?
"Ne oldu?" dedi Feza ben kıpırdamayınca.
"Hiç." Resmi toparlamaya devam ettiğim sırada Feza yanıma geldi ve resme baktı. Gözlerinden bile ne düşündüğünü anlayabiliyordum ama oturduğum iskemleden çenesini sıkmasını görünce kıkırdadım.
"Ne?" dedi sakin bir sesle.
"Resmimi beğenmedin."
Feza tam ağzını açacakken duraksadı ve resme bir kere daha baktığında dürüst olmaya karar verdi.
"Bu ben değilim."
Net duruşu beni güldürdü, tişörtünün eteğinden tutup çekiştirdim ve takıldım.
"O halde kim bu insan?"
Tek kaşı doğal bir şekilde kalktı. "İnsan mı?"
Karnına vurdum. "Sus."
Kahkahası beklenmedik ama aynı zamanda da ilahiydi. Kulaklarım kıpkırmızı olunca hissettiğim duygu durumundan dudaklarına yapışma isteğimi durduramadım. Uzanıp tişörtünün yakasından onu kucağıma çektim. Eli omzuma dolandı, çekinmeden kucağıma yerleştiğinde dudaklarımız da zahmetsizce birleşti.
Öpücük derin anlamlarla ve vaatlerle doluydu. Dili kısa bir an dudağımı okşadığında elim ensesine kapandı ve başını sola yatırıp öpücüğü derinleştirdim.
Uzun zaman boyunca saçma sapan duyguları sevgi, hoşlantı diye kendi kalbime yedirdiğim, balçıkladığım yılların sonunda gerçekten sevdiğimi iliklerime kadar hissettiğim çocuğun kucağımda beni öpüyor olması çok fantastik geliyordu kulağa.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
piç [bxb, texting]
Teen Fiction[tamamlandı.] timur: senin kendine saygın yok mu lan piç feza: yok siktir git şimdi kime inanmaya devam ediyorsan o yoldan devam et orospu çocuğu (gönderilmedi.) piç sensin lan!!! (gönderilmedi.) offff