Feza.
Bunu istememiştim.
Bir haftadır kaçtığım şeye böyle sarılmayı ve yumuşacık kokusunu soludukça gözlerimin dünyaya farklı bir pencereden bakmasını istememiştim.
Kolumun altındaki güçlü ve baskın kollar bedenimi ağırlığım yokmuşçasına taşırken belimin ona doğru bükülmesi ve elinin sırtımdan karnıma dolanması neredeyse müstehcen hissettiriyordu ve bunu istemiyordum. En ufak dokunuşundan etkilenmek ve sonrasında o dokunuşu orada bırakmak istemiyordum.
Nereden de karşılaşmıştım onunla o merdivenlerde?
Beraber sağlık ocağına girerken sonsuz zamandır yürüdüğümüzü düşünüyordum. Doktorumdan randevu almasını izlerken elimde kimliğimle memura bir şeyler dedi, kadın gülümsediğinde kıskanmadan edemedim. Kim bilir ne söylemişti kadına piç?
Sonrasında yanıma gelirken ise Timur'un yüzünde güneşi andıran bir gülümseme vardı. "Kimlik foton yakıyor yavrum." dedi yanıma oturup kimliğimi uzatırken.
"Yakar yavrum." dedim uzattığı kartı alıp kimliği kartlığıma koydum, arka cebime yerleştirdim.
Sıra bize gelene kadar Timur beni türlü türlü sorularla boğmaya başladı. Omzu omzuma değiyordu, bugün giydiği mavi sweatshirt gözlerini belirginleştirdiğinden tam yanımda durmasına rağmen ona bakmaktan kaçındım.
"Rusya konusunda ciddi misin sen?" diye başlamıştı sorulara. "Neden Rusya?" , "Derslerin iyi aslında?" gibi teknik soruların yerini zaman geçtikçe daha kişiselleri aldı.
"Hiç hoşlandığın birisi yok mu lan?" dediğinde tükürdüğüm boğazıma kaçtı.
"Ne alaka?" dedim hemen.
"Bilmem. Yakışıklı çocuksun. Ne istediğini biliyorsun, kararlı ve düşüncelisin." dediğinde fazla söylediğini düşünmüş olacak ki; "Kralsın yani." diye geçiştirdi.
"Neden birisi yok hayatında?"
Aslında kilo verdikten sonra daha özgüvenli ve daha rahat olsam da kızlarla konuşmak çok daha zor ve meydan okumayla geçiyordu. Ayrıca zamanım yoktu, son senemizdeydik ve ben hem ders çalışıyor hem de işe gidiyordum. O arada derede zaten düşebileceğim en saçma insana da düştüğümden dolayı yapacak bir şey kalmamıştı yani.
"Bilmem. İşim gücüm var pek zamanım yok."
"Cemre'nin senden hoşlandığını düşündüğüm zamanlar var ya..." diye söze girince Timur gözlerim kapının üstündeki televizyonda ismimi aradı. Ortalardaydım.
"Aslında onun senden değil de, senin ondan hoşlandığını düşünüyordum o zamanlar. Ama kendimi de ifşa ederim diye söylemek istemedim."
"Senin seksen sene geçse de Rüzgar'dan hoşlandığını düşünmezdim ya. Boşuna endişelenmişsin."
Timur kıkırdadı. "Hiç belli etmiyorum değil mi?"
Gözlerimi büyüterek kafamı salladım. "Haftalardır neden onu sevdiğini sormamdan belli değil mi? Hâlâ konduramıyorum bu arada. Geri dönmek için geç değil."
"Ben de homofobik birisinden hoşlanmak istemiyorum herhalde." dediğinde benden daha fazla şikayetçi çıkan sesi umutlanmamı sağladı.
"Bence sen ondan hoşlanmıyorsun." dememin sebebi de bu umuttu.
Bir kıh sesi çıkardı burnundan. "Nasıl yani?" diye sordu sonra alayla ve inanmadığı belli bir sesle.
"Hoşlansan daha fazla belli edersin gibi saçma şeyler söylemeyeceğim. Dinle beni." Elimi bacağına koyarken ne düşündüğümü veya düşünmediğimi bilmiyordum. Bir tür dürtüydü bana bunu yaptıran.
"Yıllardır arkadaşın olan birisine karşı bir şeyler beslediğini düşünmen çok doğal ama bakıldığında bundan en çok şikayetçi olan sensin ve en çok zarar gören de sensin. Onu sevmek sana hiçbir şey kazandırmadı ama kaybettirdi. Kendine olan güvenini, inancını ve sevgini kaybettin. Bu da seni ona karşı daha fazla bağladı ama son birkaç haftadır bir baksana, kendine Timur. Çok daha mutlu değil misin?"
Timur uzun cümlelerimi zihninde bir sıraya koyup beni dinlerken gözleri bacağında duran elimdeydi.
"Aşk kazanmak veya kaybetmek değildir." dediğinde kulaklarım kızararak devam ettim.
"Ben de onu diyorum. Kazanmak da kaybetmek de değildir. O halde neden sen kaybettin? Neden sen bütün okul tarafından dışlanıyorsun ve o hayatına hiç daha önce seninle arkadaş olmamış gibi devam ediyor?"
Timur yutkundu.
"O da hayatına devam etmiyor ki."
Kulaklarım uğuldadı. "Ne?"
"Sürekli benden özür diliyor. O gün beni ifşa etmek istememiş. Buraklara söylemiş ve onlar da okula yaymışlar."
Buna inanıyor muydu? Yüzüne bakmak yerine televizyondaki ismime baktım. Yaklaşmıştım. Veya daha da fazla uzaklaşmıştım.
"Buna inanıyor musun?" diye sordum.
"Bilmiyorum. Sınıfta Buraklarla kavga etti bugün bu mesele için. Geçen gün Alilerle kavga ettim dedim ya, o gün Rüzgar'da oradaydı mesela. Beni korudu."
Kaşlarım şaşkınlıkla kalkarken midemin alt üst olduğunu, sabah yediklerimi çıkarmakla beni tehdit ettiğini biliyordum.
"Samimi geliyor." dediği anda bacağında duran elimi çektim. Rüzgar ona samimi geliyordu.
Rüzgar ona samimi geliyorsa benimle burada ne işi vardı?
Sen onun arkadaşısın.
"O halde konuş onunla." Kelimeler kerpetenle ağzımdan alınsa daha az kan kusardım herhalde.
"Konuşmalı mıyım sence?" dediğinde yüzümü sertleştirip geçit vermez bir hale soktum.
"Bunu ben yapacak olursam Rüzgar'dan uzak dururdum ama Rüzgar senin arkadaşın. Sen karar ver. Konuşmak istiyorsan konuş. Bir şans daha ver."
Timur'un gözleri yüzümü öyle bir arşınladı ki kendimi çırılçıplak hissettim, titrememek için ayak parmaklarımı ayakkabının içinde kıvırdım.
"Bunu yaparsam bana kızmaz mısın?"
"Ben kimim ki oğlum?" dedim televizyondan gözlerimi kaçırmadan.
"Bana baksana Feza." Onun da dikkatini çekmiş miydi? Bakarsam gözlerimden ne düşündüğümü ne hissettiğimi anlarmış gibi geliyordu. Yine de korkaklık yapmadım.
Buluştuk. "Ne oldu?" dedim.
"Sen benim her şeyim oldun şu son birkaç haftada. O yüzden bir daha ben kimim deme. Bir şey olmasan sormam sana zaten."
***
the end
OF BEN BUNLARI NASIL YAPICAM (cevabi biliyom)
bu arada timur bi baskasi soylese asik amk diyecegimiz seyleri ne rahat soyluyo di mi?
hepimiz boyle olsak keske (bi haftadir bi kiza merhaba diyemedim)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
piç [bxb, texting]
Ficção Adolescente[tamamlandı.] timur: senin kendine saygın yok mu lan piç feza: yok siktir git şimdi kime inanmaya devam ediyorsan o yoldan devam et orospu çocuğu (gönderilmedi.) piç sensin lan!!! (gönderilmedi.) offff