18.Bölüm

464 19 0
                                    

Kirlenmiş yüzlerin, temiz yürekleri.
Hayat dışı güzel fakat içi kirli olanlara güzel iken, kalbi güzel ama yüzü hayatın kirini barındıran insanlara acı veriyor du. Evet evet, bunlar olan şeylerdi fakat kimse kadının asıl düşmanının bir kadın olduğunu konuşmuyor. Feminist bir kadın, eşit hak ve şiddetin başlıkları hakkında konuşurken haklı iken, bir diğer hak ise bunlara bu fırsatı veren de kadın. Kendi katilimizi kendimiz yetiştiriyoruz!

Kızını dövmeyen değil, oğluna insanlık öğretmeyenler döver dizini...

Can ozan- AĞLAMA BEN AĞLARIM 💖
☄️☄️

Gök yüzü ne kadar da güzel di.
Yıldızlar ne kadar da parlak ve temizdi.
Oysa içimi ısıtan güneşi de severdim,
Bir kuşu veya bir kedi...
Şimdi ise bana bu heyecanı yaşatan bu adamın dudaklarını.

Dudaklarım ıssız ve kurak çöllerde susuz kalmış bir bedevî gibi beni öpen bu adama karşılık vermemek adına direnirken, kapatmış olduğum gözlerimi açarak yaşanan şeyleri şuan yeni idrak ediyordum. Bu adam, evet bu adam beni öpüyordu.

Yavaşça ayrılan dudakları ile yanağımda ki elleri ile saçıma temas etti.

"Firuze?"

Ne demem gerekiyor du? Kızıp bağırmam? Veya bu sefer sıra bende diyerek öpmek? Tamam bu saçmaydı.

"Alparslan bey, bu. Bu yaptığımız şey yanlış. Çok yanlış, biri görse."

Sözümü kesen araba sesleri ile bakışlarım gelen çiftlere döndü, arkadan gelen tanıdık sima ile kaşlarım çatıldı. Bu kadını nereden tanıyordum?

Hatırlamıştım, bu bana ilk iş günümde tebessüm eden kadındı. Ayrı bir aurası vardı ve yaydığı farklı bir hava vardı. Hislerimin beni yanıltmasını isteyen yanım diğer yanımı susturuyordu çünkü bu kadının enerjisi bana pek iyi şeyler hissettirmiyordu.

"Alpaslan beye bakın millet, adam işim var diyerek bu güzel hanımefendi ile alemlerde."

Orta boylarda kumral tenli adamın gülerek söylediği şeyler de art niyet olmasa da bu konumda bu konu olarak anılmak kötü hissettirmişti.

"Kaan, abicim susar mısın yoksa ben mi susturayım?"

Az önce öpülmüştüm ben, birden ortamın ve konunun değişmiş olması beni rahatsız etmişti. Ne oluyor du?

Alparslan bey bunu anlamış gibi bir şeyler bahane etmiş ve seri adımlar ile içeri yürümemi sağlamıştı. Dıştan sade duran fakat içi ihtişamlı olan bu kulübe bir çok insan ile dolmuş, sıcak bir ortama sahipti. Kısa bir göz atınca camiadan diye söz edilen insanlar vardı, kısaca burası magazinin olmadığı ve özel hayatın kırıntısını özleyen insanlar ile doluydu. Ben aralarına karışırız sanarken Alparslan bey merdiven bölümüne yürümemi sağlarken bakışları sonra der gibiydi.

Basamakları birer birer çıkmış sonunda aşağıdan daha da ferah olan bir alan ile karşılaştık. Yanan şömine sesi ve duvar yerini almış cama bakarken yağan kar ile filmlerdeki gibi bir ortam önümdeydi.

"Şöyle geçelim mı Firuze?"

Şöminenin önüne dizilmiş minder tarzı küçük koltuklar ve özenle hazırlanmış olan meyve sofrası ile başımı sallayarak ilerlemeye başladım.

Şuan bağırıp beni izinsiz öptüğü için bu adama bir tokat yapıştırmam gerekiyor du sanırım. Peki ya öyleyse ben neden bu kadar sakinim?

"Firuze..."

FİRUZE Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin