5 Ay Sonra
Gün doğmuştu her zamanki berbat bir sabaha. Bugün soruşturmanın sonucu belli olucaktı.
"Komutanım!"
Elindeki çay bardağıyla bağırarak yanıma gelen Ömer'e göz devirmeden edemedim.
"Geldi benim baş belası." uzattığı çay bardağını hemen aldım. "Senden kurtuluş yok mu oğlum? Yedi yirmi dört timde görüyorum zaten seni."
"Alınıyorum Komutanım. Şunuda üstünüze atalım." omzuma attığı montumla kaşlarımı çattım. "Hiç sinirli sinirli bana bakmayın Komutanım. Şırnak'tayız ve üstüne üstelik Silopi'deyiz. Havalar soğudu siz incecik üstler oturuyorsunuz."
"Ömer sus lan iki dakika."
Geveze tam bir gevezeydi. Esma nasıl buna dayanıyor anlamış değilim.
"Komutanım şimdi ben size bir şey sorucam tüm adına ama tepkinizden de korkuyorum. Bir yandan da çok merak ediyorum. Sormazsam meraktan çatlarım, sorarsamda siz beni öldürebilirsiniz. Yani tim olarak çok merak ediyoru. Sakın tek ben merak ediyorum sanmayın bütün herkes m-..."
"Ömer!" susması için bağırmak zorunda kalmıştım. "Gevelemeden, direk sor."
"Şimdi Komutanım siz her gece bu bahçede otururken görüyorum. Başta yabancı yer olduğu için alışmadığınızı düşündüm ama iki sene oldu Komutanım. Çoktan alışmanız lazımdı güzelim Silopi'ye."
Buyrun cenaze namazına. Ömer merak ettiği şeyleri sormaya başladıysa hiç susmaz.
"Tim olarak biz bunu merak ettik ama benim merak ettiğim başka bir şey var Komutanım." senin merak etmediğin şey var mı acaba? "Parmağınızda yüzük var. Büyük ihtimalle nişanlısınız hayır yani evli olsanız eşinizde sizin peşinizden gelirdi ya da sık sık konuşurdunuz onunla ama hiç konuşmadığınıza göre kesin nişanlısınız. Nişanlınızla ne zaman tanışıcaz?"
Sorduğu soruyla yutkunamadım bile. Nişanlı...parmağımdaki yüzüğü taşısamda artık yanımda olmayan....
İstemeden bileğimdeki kesik izlerini dokundum. Bu izler sevdiğim adamı kurtarmaya yetmemişti.
"Sor diyen çenemin ben bağına tüküreyim he mi." sessiz bir isyanda bulunmuştum.
"Sizden bunların yanıtlarını merakla bekliyorum."
"Susarsan cevap vericem Adsız!"
Ağzına hayali fermuar çeksede susması ne kadar sürerdi bende bilmiyorum.
"Ben, hala ölmeyi becerememiş; utanmaz, aptal bir hayalletten, yaşayan bir cesetten başka bir şey değilim demiş Osamu Dazai." Ömer anlamadığı için kaşları çatık bir şekilde bana bakıyordu. "Esma'yı ne kadar seviyorsun?"
"Onun için canımı vericek kadar Konutanım."
"Onun için ölme, Esma için yaşa." aldığım nefes yetmiyor gibi hissediyorum. "Esma için yaşarsan Esma'da senin için yaşar Ömer."
Benim yapamadığım bir şey bu. Ben yeşilimi yaşatamamıştım ve mavi de ölmüştü.
Künyemi ortaya çıkardığımda diğer yüzük tam künyemin yanında yer alıyordu.
"Bu yüzük sadece küle çevirdiğim adamın bana bıraktığı emanet. Ve bu emanet ömür boyu bana ağır gelicek." bakışlarımı yerden çekip Ömer'e döndüm. "Ben o adamı yaşatamadığım için bu yüzüğün bir sahibi yok."
"Nasıl yani Komutanım. Siz yoksa nişanlınızı mı kaybettiniz?"
Ömer'e cevap vericekken dikkatimi dağıtan bir şey olmuştu. Yansoyan bir ışık hemde lojmanın dışında keskin nişancı silahının yansıması.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mavi&Yeşil
SpiritualDağların yeşilliği, Gökyüzünün maviliğinin birleştiği hep ince bir çizgi vardır. Kavuşamazlar ama sevmektende vazgeçemiyecekleri bir çizgi. İki asker...biri Yeşil gözlü Yüzbaşı diğeri ise Mavi gözlü Astsubay. Onların ince çizgisinde kavuşmak yazıyor...