8 Şubat 2024.

5.6K 371 18
                                    

Öncelikle selam. Buraya kadar okuduysanız beni ve Başak'ı tanıyorsunuzdur. Mayıs ve Şafak'ı yazarken Başak'ı size birçok yerde tanıtmak istedim ve güzel bir sonla onların hikayesini sonlandırdım. Şimdi aylar sonra, 8 Şubat'ta, tam bir sene önce Başak'ın ölüm haberini aldığım günde sizinle tekrar buluşmak istedim. Biraz başınızı şişireceğim. Şimdiden affola.

Buraya bir sene boyunca Başak olmadan hayatımın nasıl ilerlediğini anlatacağım. Biraz iç dökeceğim. Dilerseniz okumayabilirsiniz.

Küçük yaşta dedemi kaybetmiştim ve bir insanın öldüğünde kalanların neler hissedeceğini bilemeyeceğim bir yaştaydım. Canım yanmamıştı, ne yalan söyleyeyim. Bir kere bile dedemle oturup sohbet etmediğim için onun için üzülmek de içimden gelmemişti. Sonra lisede büyük dedemi kaybettim. Senelerce üst katımızda oturan, ara sıra benimle konuşan, dua okuması için ona gittiğimiz canım büyük dedemi kaybetmiştim. Onun ölüsünü gördüğümde ağlamıştım. İnsanın senelerini geçirdiği birinin cansız bedenini görmesi hiç doğru değilmiş. Artık büyük dedemi hep o soluk haliyle hatırlıyorum çünkü. Neyse, asıl konumuz bu değil. Büyük dedem öldüğünde de kalbimde derin bir sızı oluşmadı. Bu yüzden ölümü hep küçümsemiştim. Ölüm benim canımı yakamazdı. Ben duygusuz bir kadındım. İnsanlarla bağ kurmayı bilmediğim için onlar için üzülemiyordum da.

Tam bir sene önce Başak'ı kaybettiğimi öğrendiğimde her düşüncem tuz olup uçtu. İnsanın yutkunacak hali bile kalmıyormuş. Düşünemiyormuş çünkü aklında sürekli kaybettiği kişiyle ilgili anılar dolanıyormuş.

Delirdiğimi sanmıştım. O kanepede bir başıma uzanıp ağlarken, televizyonda ölenlerin sayısı dakika dakika artarken ben delirdiğimi sanmıştım. Bedenim ilk kez bu kadar titremişti. Başım ilk kez bu kadar ağrımıştı. Ben ilk kez bu kadar çok ağlamıştım.

Bir de acımasız bir vicdan azabı. Kalbimi acımasızca yakıp kavuran bir vicdan azabım vardı. Başak'ı 2 senedir tanıyordum ve onu tanıdığım ilk sene ona doğum gününde hediye almamıştım. Bir şekilde kaçırmıştım ve sonra da üzerine gitmedim. Ama sonra kendime söz verdim. İkinci doğum gününde ona istediği hediyeyi alacaktım. İnternet sitelerinden hediyeyi bulmaya çalışıyordum. 6 Şubat gecesine kadar, ona vereceğim hediye için heyecanlıydım.

O kadar kızgınım ki kendime. O kadar kızgınım ki hediyeyi ertelediğim için. Ne vardı ilk sene verseydim? Bu geç kalınmışlık hissiyle ömrüm boyunca yaşayacağım işte. Bu da benim cezam. İçimde bir his asla geçip gitmeyecek. Geç kalınmışlık, beni ömrüm boyunca yitip bitirecek.

Başak'a karşı çok pişmanlığım var. Keşke yurtlarımız ayrıldığında onunla daha sıkı görüşebilseydim. Okulu, işi dert etmeseydim. Onlara vakit ayırabilseydim. Ama erteledim işte. Nasıl olsa hepimiz yaşıyorduk, buluşacak vakti bir şekilde bulurduk.

Birbirimizi hep kolladık. Son buluştuğumuzda kahvelerimizi içtikten sonra beni yurduma bırakmaya çok istekliydi. Diğerleri yurda dönmek isterken o beni tramvaya kadar götürdü. Bana sıkıca sarıldı. Ona sıkıca sarıldım ve memleketlerimizden döndüğümüzde daha sık buluşmaya söz verdik.

Bir senedir yoksun Başak. Rüyalarımda bile yoksun. İnan bu canımı çok yakıyor.

Aniden kahkahalarını hatırlıyorum, Instagram'da gezerken senin beğendiğin gönderileri görüyorum ve hayatım donup kalıyor. Aldığım nefesler boğazıma diziliyor ve o an tek bir şey istiyorum. Rüyalarıma gir istiyorum. Rüyalarımda seninle dertleşeyim istiyorum. Bu şehirde artık eski yurt anılarımızdan hiçbiri kalmamışken, herkes evlerine dağılmışken ben olduğum yerde kaldım ve bu canımı yakıyor. Senin mezarına bile gelememek canımı yakıyor. Kimse anlamıyor, yemin ederim kimse anlamıyor.

Onun Çatısının Altında (Tamamlandı) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin