Kurtuluş

44 17 13
                                    

Saat 02:50
Pelin

Hepimiz karakolda oturmuş büyük bir heyecanla Melisa'yı bekliyorduk. Polislerden biri az önce İstanbul'a girdiklerini ve trafik yüzünden biraz geçikebileceğini söyledi. 40 dakika sonra burada olacağını tahmin ediyorlardı.

Abim bana baktığında bende bakışlarımı ona doğru çevirdim.
"Bir şey ister misin?" diye sordu.
"Ne gibi?"
"Yemek içmek istediğin veya herhangi bir şey"
"Uyumak istiyorum"
"Gel" dedi abim. Yanına gittiğimde başımı omzuna koyup gözlerimi kapattım. Az bir vakit bile olsa uyumak istiyordum, çünkü gerçekten çok yorgundum ve birde hastaydım. Abime bulaştırmak istemiyordum ama yanından ayrılmakta pek hoş bir fikir gibi gelmiyordu.

Tolga

Pelin'e baktığımda Emre'nin omzunda uyuyakalmış bir vaziyetteydi. Hastaydı, stresliydi, yorgundu ve uykusuzdu. Emre ile konuştuğumda muayeneye gittikleri gün doktor, Pelin'in kardiyoloji bölümünden randevu almasını istemişti ama hâla gittiklerini sanmıyordum. Emre başıyla Efe'yi işaret ettiğinde hiçbir şey anlamayıp sadece Efe'nin yüzüne bakmakla yetindim. Kafamı ne oldu der gibi sallayınca telefonu eline aldı.

Emre: Efe'ye söyle Pelin'in yanına gelsin. Mert ve Tuna'ya bir şey sormam lazım.
Siz: Tamam da ne oldu?
Emre: Bilmiyorum, öğrenince anlatırım.
Siz: Tamam

Emre ile bu şekilde konuşup Efe'ye mesaj yazmaya başladım.

Siz: Efe, Pelin'in yanına gelip Emre'yi bir süre idare etsene
Efe: Tamamdır

Efe kapıyı açıp içeri girdiğinde Emre yavaşça kalktı ve Efe Emre'nin az önceki pozisyonunu aldı. Pelin hâla uyanmadığına göre derin bir uykudaydı. Emre bir kez daha Pelin'e baktıktan sonra bana baktı ve içeriyi işaret etti. Kafamı aşağı yukarı salladım ve bende peşinden gittim.

"Ne oldu?" diye sordum.
"Pelin, Mert ve Tuna ile buluştuğu gün bir şey olmuş büyük ihtimalle ama ne olduğunu bilmiyorum. Pelin'e sordum yorgunum dedi gitti uyudu. Mert'e soracağım şimdi" dediğinde kaşlarım çatık bir şekil almıştı.
"Tamam" dedim ve içeriye girdik.

Mert ve Tuna kendş aralarında bir şey konuşuyorlardı. Biz içeriye girince bize doğru baktılar. Emre sesini alçaltarak gelmeleri gerektiğini söyleyince ikisi de hızlı adımlarla yanımıza geldi.
"Bir şey mi oldu?" diye sordu Mert.
"Size sormak lazım" diye cevap verdi Emre.

Emre öyle sorunca ikiside hiçbir şey anlamadığı için sadece Emre'nin suratına bakıyorlardı. Emre dış kapıdan çıkıp bizi bahçeye götürdü.
"Sormam gereken bir şey var ve ertelenmesini istemiyorum. Size güvendiğim için bir an önce doğru bir şekilde anlatacağınızı umuyorum"
"Neyi neyi? Bir söylesen keşke"
"Pelin ile buluştuğunuz gün ne oldu?"
"2, 3 gün önce mi?"
"O tarihler arasında"
"İyi tamam, anlatırım" dedi Mert ve derin nefes aldı.

"Şimdi biz cafeden çıktık, size geliyorduk. Trafik ışıklarında arabalara yeşil ışık yanarken hepimiz durduk. Sonra Tuna bana bir şey söyleyince kırmızı ışık yanana kadar biz de orada konuşuyorduk. Pelin de hemen yanımızdaydı ama ben bir baktım, arabalara hâla yeşil ışık yanıyor ve Pelin yolun ortasında cebinden düşürdüğü telefonun ekranına bakıyordu. Pelin'e seslendiğimde 2 tane araba hızla geliyordu, az bir şey kala koşarak gidip kenara çektik. İyi olduğunu ve size anlatacağını söyledi ama Melisa'dan dolayı falan unuttu sanırım"

Benim ve Emre'nin ağzı bir karış açık kalmıştı. Emre hızlıca içeriye doğru gitmeye çalışınca kolundan tuttuk.
"Emre, şimdi değil." dedim.
"Tolga, kız kardeşime arab-"
"Çarpmadı işte Emre! Bir şeyi olmadığını görmüyor musun? Şimdi gidip hesap mı soracaksın kıza?"
Emre bir süre sessiz kaldıktan sonra kolunu kolumdan çekti.

Melisa

Polis geldiğinde Betül ile beraber arabaya doğru gitmiştik. Ben yorgunluktan uyuyakaldığım için gözlerimi polis arabasında açtığımda şaşırmıştım ama sonra teker teker yaşananlar aklıma gelmişti.

Kafamı sağ tarafa çevirdiğimde koltuk boştu. Hızlıca arkama ve ön koltuğa baktığımda ise sadece 2 tane polis vardı. "Betül nerede?" diye sordum endişeleyle.
"O hemen arkamızdaki polisi arabasında, iyi ve güvende merak etmeyin"
"Siz nasılsınız peki?" diye sordu diğer polis.
"İyiyim" dediğimde derin bir sessizlik oluştu.

Saat 03:45

Karakolun önüne geldiğimizde içimde öyle bir heyecan vardı ki size anlatmam. Ellerim buz gibiydi ve hafiften titriyordu. Kendime baktım. Saçlarım Allah'a emanet, kıyafetlerimden hiç bahsetmiyorum, Allah'tan iğrenç kokmuyorlardı. Oradayken 1 kez üstümü değiştirmiştim, o yüzden eski kıyafetlerim üstümde değildi. Gerçi hoş, üstümde eskiden hangi kıyafetler olduğunu çokta hatırlamıyorum.

Karakolun merdivenlerinden yukarı çıkarken elim ayağım birbirine dolaşıyordu. İçeri girdiğimizde içerideki tüm polislerin gözü bana doğru bakıyordu.
Polislerden biri içerideki merdivenleri gösterdi.
"Hepsi yukarıda sizi bekliyor, Melisa hanım. Merdivenden çıktığınızda soldaki ilk odaya girin, tekrardan hoş geldiniz." dedi. Başımla onayladım ve merdivenden çıkmaya başladım.

Soldaki ilk oda soldaki ilk oda soldaki ilk oda.
Sürekli içimden tekrarlıyordum çünkü başka bir odaya girip birini bekleyen insanlara, "Selam! Ben geldim" demek istemiyordum.

Soldaki ilk oda görüş alanıma girdiğinde adımlarımı yavaşlattım. Yavaş yavaş odaya doğru ilerledim ve kapının önüne geldim. Kapının kolunu yavaşça aşağı indirdim ve kapıyı açtım.

İçeriye baktığımda ağzım açık kalmıştı. Herkes buradaydı... Annem gil, Tolga gil, teyzem ve eniştem, herkes buradaydı.

Annemin koşarak ve göz yaşları içinde bana sarıldığını hatırlıyorum. Düşüncelerimden kurtulup anneme sıkı sıkı sarıldım. "Anne" dedim göz yaşları içinde.
"Annem" dedi annemde aynı şekilde. Kaç dakika o  şekilde kaldık bilmiyorum ama bir süre sonra babamla da aynı şekilde sarılmıştık.

Sıra geldi bizimkilere... Tolga bana doğru hızlı adımlarla geldi sıkı sıkı sarıldı. Bende aynı şekilde sarılıyordum ve göz yaşlarımı tutamıyordum.
"Melo, özür dilerim" dedi.
"Asıl ben özür dilerim, abi" dediğimde daha sıkı sarıldı.

Pelin ile sarılırken zaten ikimizde birbirimizden çok ağlamıştık. Sanki kim daha fazla ağlayacak yarışması yapıyor gibi görünüyorduk. Emre, Yağız, Berk, Tuna, Pelin ve Mert ile o kadar sıkı sıkı sarılmıştık ki kolumun ağrıdını size söyleyebilirim. Yeter ki beraber olalım, her yerim ağrısın sorun değil.

Annem beni böyle gördükçe daha çok içi acıyordu.
"Annem" dedi en ılımlı sesiyle. Bir yandan da 
göz yaşlarını tutmaya çalışıyordu.
"Efendim?"
"Çok zayıflamışsın annem, zaten zayıftın. Bir deri bir kemik kalmışsın" dedi fısıldayarak ve gene ağlamaya başladı. "Anne, ağlama lütfen. Bak sen ağladıkça ben daha çok üzülüyorum, o zaman hiçbir şey yiyemem" dediğimde sanki 4 yaşındaki bir çocuğu ikna etmeye çalışıyor gibi hissediyordum.

Tolga abimin arkamdan söylediği şeyi duymuştum.
"Ne yaptılar sana be Melo'm"
Bende bilmiyorum ki abim...

Kapının açılma sesini duyduğumda herkesin bakışları o tarafa döndü. Ve kapı açıldığında onu gördüm, Betül'ü...

Betül'ün ağlamaktan gözleri kıpkırmızı olmuş, elleri titriyordu. "Betül" diye fısıldadım ve koşarak gidip sarıldım. O da bana aynı şekilde sarılıyordu ve bırakmak isteyeceğini de sanmıyordum. Bir süre sonra ellerini tuttum. Bana kızgın ama aynı şekilde özlem dolu gözlerle bakıyordu. Gittim sanmıştı, onu bırakıp gittiğimi düşünüyordu...

Bizim odadaki tüm gözler bize bakıyordu. Ama umursamadan, Betül'ün elini daha sıkı tuttum ve odadan çıkardım. Koridorun sonuna geldiğimizde durdum. "Ailen burada mı?" diye sorduğumda kafasını hayır anlamında salladı. "Gelecekler ama değil mi?" dediğimde ise bilmiyorum dercesine omuz silkti.

"Eminim geleceklerdir, sincap. Onlar gelene kadar bizde kalsan olmaz mı?" dediğimde sadece gözlerime baktı. Bir süre sonra başıyla onayladı. "Tamamdır, o zaman benimle gel ve aşağıda ifademizi verip eve gidelim olur mu?" diye sorduğumda tekrardan başıyla onayladı.

Polis yanımıza geldi ve beraber sorgu odasına doğru ilerledik.

İhanet ve İntikamHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin