4 gün sonra
Eski, küçük, Efe ile kaldığım yurdumun odasındaydım. Köşede oturmuş, tam karşımda duran ağlamaktan gözleri şişmiş 5 yaşındaki Efe'ye bakıyordum. Ağlamaya devam ediyordu, hep ağlıyordu, ama içinden ağlıyordu. Bugün bakıcı ablamız, Efe'nin en sevdiği kelebekli peluşunu yırtmıştı. Hatta parçalara ayırıp, onun gözü önünde yakmıştı. O yüzden ağlıyordu. Gözüme ilk ilişen şey, yatağımın üzerinde olan ördekli peluşumdu. Belki verirsem mutlu olur diye düşündüm. Benimde tek oyuncağım oydu. Ama en azından gözümün önünde yakılmasındansa, Efe'ye vermek isterdim. Öyle de yaptım. Oturduğum yerden kalkıp, yatağımın üzerinden ördekli peluşumu aldım. Berk'in yanına iliştiğimde kafasını hafifçe kaldırıp, bir elimdeki peluşa, bir de bana baktı."Al, bu senin olsun. Hem zaten bende sana vermek istiyordum. Özür dilerim." dedim. Tekrar bana baktığında "Sen niye özür diliyorsun ki?" diye sordu.
"Bilmem, sen daha önemlisin. Hadi al şunu." dedim ve peluşu ona vereceğim esnada içeriye bakıcı abla geldi. Yüzü çok sinirliydi. Elinde ne olduğunu bilmediğim bir şey vardı.
"Pelin ben sana demedim mi müdürün yanına gideceksin diye! Ne işin var senin burada!" dediğinde gene kalbim sıkışmaya başlamıştı. "Birde yüzüme boş boş bakıyor! Ben seni bir kovacının yanına götüreyim de gör sen! O zaman da yüzüme boş boş bakabiliyor musun?" dedikten sonra bileğimden tutup sürüklemeye başlayınca Efe arkadan kolumu tutmaya çalışıyordu."Hayır abla nolur onu götürme! Nolur o gitmesin! Kovacı abi ona zarar verir, kalbi ağrır onun! Abla nolur bırak özür dileriz! Lütfen ayırma onu benden! Abla nolur!" diye hüngür hüngür ağlıyordu. Ben ise, bakıcı ablanın kollarının arasında bildiğiniz can çekişiyordum. "Merak etme, bu sefer kalbi ağrımayacak, duracak!" dediğinde ağlayarak abladan kurtulmaya çalışıyordum. Kapının önüne geldiğimizde abla Efe kolunu kolumdan çekti ve sertçe yere itince Efe yere düştü.
Tek diyebildiğim şey, "Efe yardım et!" oldu ve tek duyabildiğim şey, "Pelin nolur geri dön!" oldu. Ondan sonra karanlıktan tamamen uyandım. Hayır hayır, bir kabus bu kadar gerçekçi olamaz! Bu kabus olamaz! Abim ellerini omuzuma koymuş beni sarsıyordu. "Pelin kendine gel!" diye bağırıyordu.
Ben ise soluk soluğa kalmış, Sudan çıkmış balık gibi abimin kollarının arasında "Hayır beni kovacının yanına götürme abla lütfen! Beni Efe'den ayırma, korkuyorum!" diye bağırıyordum. Çırpınışlarım ve kurtulmaya çalışmam hâla devam ediyordu. Kafayı sıyırmış gibiydim. "Abla lütfen!" diye bağırıyordum hâla ve abimin kollarından kurtulmaya çalışıyordum. Sonra annemin sesini işittim ama hiçbirini göremiyordum.
Sadece çığlık atıyordum ve kaçmaya çalışıyordum. "Yavrum nolur sakin ol, bağırma!" diyordu annem. Bileklerimde el hissediyordum, büyük ihtimalle abimin elleriydi. Bir süre sonra kolumda iğne gibi bir acı hissettim. Allah kahretmesin bana sakinleştirici mi verdiler! Ve gerçekten bir süre sonra yavaş yavaş doğru düzgün nefes almaya başladım. Yavaş yavaş gözlerimi açtım, ilk gördüğüm yüz gene abime aitti. O kadar endişeli ve korku dolu bakıyordu ki, bakışlarını iliklerime kadar hissediyordum. Sonra annem ve babama baktım. Onlarda aynı şekilde bana bakıyordu. Büyük ihtimalle bana sakinleştirici gibi bir şeyi veren babam olmalıydı çünkü elinde şiringa vardı ve paketi yerde duruyordu. "İyi misin? Ne gördün de bu kadar delirdin? Ne gerek vardı?" diye sordu babam.
Yok ya gerekli olduğundan değil, seviyorum böyle delirmeyi. Hoşuma gidiyor, ne güzel işte bağırıyorum çağırıyorum deliriyorum falan gayet güzel yani derken kafayı sıyırmak üzereydim. "Yurdumu gördüm! Beni 5 yaşında bırakıp gittiğin o yurdu gördüm ben! Evet delirdim! Çünkü arkana bile dönüp bakmadın o gün! Ben şurada size vakit ayıramıyorum, sizinle aram bozuluyor diye vicdan azabı çekiyorum, ama senin umurunda bile değilim baba!" dedim.
Bundan daha fazlasını içimde tutamazdım artık, yapamıyordum. Babamın gözlerinin dolduğunu gördüm. Ben çoktan ağlamaya başlamıştım.
"Sana her şeyi anlatmak istiyorum, ama korkuyorum Pelin, korkuyorum." dedi. Ben iki yıl boyunca her günümü korkarak geçirmiştim? Ben hiçbir şeyi idrak edemezken abim galiba benim sormam gereken soruyu sordu.
"Neyi anlatacaksın, ve niye korkuyorsun?"
"Kızım, sen biraz sakinleş 1 saat sonra anlatırım." dediğinde kalp krizi geçirmek üzereydim. "Neyi anlatacaksın ya germe beni şöyle şeylerle baba" diyebildim sadece.1 saat sonra
Abimle birlikte aşağıya indik. Annem ve babam masada oturmuş sessiz sessiz bizi bekliyorlardı. Masaya oturduktan sonra ne olur ne olmaz diye yanıma bir bardak su aldım. Derin bir nefes alıp verdikten sonra konuşmaya başladım. "Uzatmadan, kısaca, net ve en önemlisi doğru bir şekilde anlat neyi anlatacaksan baba" dedim.Belki benim haksızlık yaptığımı düşünüyordunuz, belki bana kızıyordunuz, belki size çok garip geliyordu ailemle aramın böyle olması, onları sevmiyormuş, ya da önemsemiyorum gibi davranmam, ama size şöyle söyleyeyim, ben ailemle normalde böyle değildim. Okulun başladığı ilk gün, işte o günden itibaren aramız biraz açılmıştı çünkü çok vakit ayıramıyordum, okullardan bile haberimiz yoktu. İşte o günden beri biraz böyleydik, ama ben babamın neden beni o yurda bir anda ve daha çok küçükken bırakma kararı aldığının hiç anlayamıyordum ve merak ediyordum.
Bugün babamın kurmuş olduğu 'Ne gördün de delirdin bu kadar? ne gerek vardı!' cümlesi ile orada patladım. Şimdide babamın anlatacağı şeyin bununla ilgili olduğunu, ama iyi bir şey olmadığını biliyordum.
İşin bir tarafı ise, abimin de bunu bilmiyor olmasıydı. O da benim gibi babamın diyeceklerini dinliyordu. "Sadece özetleyeceğim. Ama en doğru şekilde anlatacağım. Sende daha küçüktün, abinde öyle, o zamanlar Kenan Yaşar diye biri vardı," Kenan Yaşar Samet'in babası değil miydi?
"Samet'in babası, Kenan Yaşar. Biz onunla o yurtta tanışmıştık. Yıllar sonra gene karşılaştık. Sonra Samet'in bir kız kardeşi oldu, ve öldü. Babasıda bunun Samet yüzünden olduğunu söylüyordu. Bir gün biz konuşurken Kenan bana 'Samet Aslı'yı yanlışlıkla öldürdü. Bunu zaten sana önceden söylemiştim, ama bence Pelin'i git o yurda ver. Orada ona iyi bakarlar, kimse ona zarar vermez' dedi. Ben orada Kenan'a aşırı sinirlenmiştim. Ben kızımı hiçbir yere vermem! Abisi ona zarar vermez, veremez." demiştim ona. Abin, annen ve ben şehir dışına gitmek zorundaydık. 3 günlüğüne seni Kenan amcana emanet ettim. Daha o ilk günden seni gidip benden habersiz o yurda vermiş. Ve yurda verdiğine dair belgeleri de bana asla vermemişti. Geri döndüğümüzde Kenan amcanı çok dövdüm. Çok küfür ettim ona. Çünkü çok sinirliydim. Sonra bir de bu durumu abine anlatmak vardı. Abin o günden beri hep kendi yüzünden seni kaybettiğini düşünüyordu. Ama ben abine hiç kızmadım. Ona güvendiğim için onu uyarmıyordum bile. Sadece dikkat et falan diyordum,"
Abim direkt araya girdi. "Benim kız kardeşim Kenan denilen adam yüzünden mi o yurda gitti yani?" diye sordu. Sonra devam etti. "Ben onun yüzünden mi 2 yıl hasretini çektim? Siz o adam yüzünden mi özlemizden ölüyordunuz?" dedi.
Babam dolu gözleriyle bana döndü. "Kızım, seni koruyamadım, o gün yanında olamadım. Beni affet, özür dilerim" dediğinde bende ağlamaya başlamıştım. Ben onu babam diye hatırlıyordum. Ama değilmiş. Samet yetmezmiş gibi, birde babası batırmış hayatımı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İhanet ve İntikam
Humor"İhanet kapıları kapanırken, biz kilitli İntikam kapılarının anahtarı olmaya geldik"