***
Onu korumak için...
Bir yabancı neden böyle şeylere kalkışırdı ki? Hem de henüz tanımadığı asık suratlı ve sinirli sert bir doktor için, niye böylesine düşünceli olup endişelenirdi?
İşte bu, kesinlikle Joseph'in aşina olduğu bir duygu olmaktan uzaktı...
Bunu ona, 10 yıl öncesine kadarki hayatı ve de şu an dahil hiçkimse yapmamışken, neden herkesin gözünde daha en başından bir sorun yaratıcı, sıkıntılı bir tip olan, amcasının bile değersiz bir et parçası olarak gördüğü, annesinin terkedip unuttuğu, meslektaş çevresince sırf bilimsel uçuk fikirleri yüzünden dışlanan onun gibi... Onun gibi kaçık bir herifi ne diye korumak isterdi ki bir başka insan?
Kaldı ki, 10 yıl öncesinde, o malum günden sonra...
4. Dünya savaşının ertesinde, hayatına, kimliğine, her şeyine veda edip, kendini yeniden en baştan yaratmak zorunda kalan bu adamı, bugüne kadar yalnızca bir kişi... Bir kişi düşünmüştü.
O da ellerinin arasından kayıp gitmişti öylece. Koruyamadı onu, kurtaramadı.
Kendine verdiği sözler bir yana, çektiği acının ciğerlerini bile yakıp ruhunu delik deşik ettiği, hani şu bir türlü geçmeyen geçmişin kalıntıları yüzünden, geceler boyunca sabahlara kadar ağlayıp sızlanmak ve mutsuzluğunu akıtmak yerine, her zaman yaptığı gibi içine atıp, yüzüne takındığı hissiz ifadeye rağmen içinde fırtınalar kopsa da, zamanında bulamadığı çözümü, o kişinin ölümünden sonra bile aramaya devam etmişti.
Bırakıp gitmek zorunda kaldığı hayatın ardından, sistemi kendi lehine döndürüp kendi dünyasının içinde, kendi yarattıklarıyla devam etmek, o zamanlar için kurtuluşunun yoluydu.
Joseph Dorian Morr...
Doğduğu günden bu yana ruhundaki ve tenindeki, kökeni çevresindeki insanlar olan tüm soğuk dürtülerin, kötü anıların kaynağı olan sevgiden ve ilgiden yoksun tarafını karanlık bir gölün içine gömmüş, duygularını, hatta ismini bile kapalı kapılar ardındaki mahzenlerine kapatıp hüküm yedirmişti.
Joseph olarak değil de Efendi Morr olarak hayatına devam edebildi.
Öylesine sevilmedi de bir daha. Acınası olan ise, buna ihtiyacı olmadığına kendisini bir şekilde inandırmasıydı... Kendi savaşmıştı tüm bu hengameyle, güçlendiği yetmiyormuş gibi bir de başka canlılara yepyeni bir hayat vermişti, kimisini ölümün kıyısından çekip kimisine de başka işlevler kazandırarak yeniden yaratmıştı.
O da çevresindekileri kendisine karşı sevgi ile değil de, otoritesinin zorunluluğu ile belki de korku ile bağlamayı tercih ettiğinde, hayat başka bir seçenek bırakmamıştı ona.
Yaşamaya devam etmek için ya öldürmesi ya da tam tersi... Yaratması ve üretmesi gerekiyordu.
Çünkü bu yeni dünya düzeninde pasifik savaşları nedeniyle yerkürede her şey tepetaklak olmuş, kullanılan biyokimyasal ve de nükleer silahların zararlı birleşenleri yüzünden ekosistemin değerleri değişmiş, insanlık başta olmak üzere tüm canlılar eski dayanıklılığını kaybederek, güçsüzleşmeye başlamıştı.
Kısacası, hayatta kalmak bile bir başka zorluğun külfeti haline gelmişti yıllar içinde.
Joseph'in bunca zaman aldığı ilaçlar, kendini kısmi olarak soktuğu deneyler ve zayıflığa karşı açtığı mücadelede tüm riskleri alıp, kendine enjekte ettiği güçlendiriciler ile farklılaşıp dönüşmesiyle, adaptasyonunu bu şekilde sağlamıştı. Diğerlerinin zamanında onun fikirlerinin gerçekliğine inanmadığı, dalga geçtiği her ne varsa kendi elleriyle somuta dökmüştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TANRI'NIN ADASI: Mühür
Fantasia[+18] "Sen Valeria... Benim olansın!" Nefesimi kesen içimdeki varlığı, en ücra kıyılarıma vuruyorken, kulaklarımda çınlayan tek ses... Mührümün sahibine aitti. "Ve de sen, ait olduğum tek gerçeksin!" *** Yıkılan ve doğumların azalıp insan ırkının a...