Bir sürpriz ile geldim :)
Ona geçmeden önce tek bir uyarım olacak, Bu tarz bölümlerde genelde nefes almayı unuttuğumuz için yorum yapmayı unutanlar olabiliyor jejfgkf hatırlatmak istedim, unutmayın mck. 😏
🌈 Sürprizin ne olduğunu ise bölümün en başındaki isim yoluyla hatırlarınıza sunuyorum.
***
-Joseph Dorian Morr-
Doğduğum gün, 4. Dünya Savaşı'nın son günleriydi ve tüm hikaye işte o zaman başlamıştı.
Annesi tarafından uçkur düşkünü bir adam uğruna daha 3 yaşındayken terkedilmiş, 16'sında da amcasının sırf sarhoşken kendini kaybettiği için neredeyse istismarına uğramak üzereyken kendini zor kurtarmış, cebinde beş kuruşsuz ve tek varlığı koltuk altına iliştirdiği yeni aldığı anatomi kitabı olan bir çocuk olarak yenik başlamıştım bu evrene.
Sonrasında ise bitmemişti hiçbir zulüm.
Haftalar boyu aynı anda yürütmeye başladığım 4 farklı ek iş ve üniversite sınavına hazırlandığım süreç ise, çalıştığım küçük bir kafenin tek bir penceresi dahi olmayan deposunda kalmama izin veren patron sayesinde gerçekleşmişti. Belki de hayatımda gördüğüm tek iyilik bundan ibaretti ve şansımı orada fazlasıyla kullanmıştım.
Gecelerce yanmaya başlayan gözlerime aldırış bile etmeden tek yaptığım şey okumaktı. Her ne bulduysam okumak. Beni ayakta tutan ve zihnimi tüm o berbat çevreden uzaklaştırıp başka konularla meşgul olmamı sağlayan yegane kurtarıcımdı.
8 yıl sürmesi gereken akademi hayatını sadece 3.5 yılda bitirmiş olmak, bana 974930494 burun kanamasına mal olmuştu mesela.
Katlanılması zor bir adam haline gelmiştim evet ama... Daha hayatın bile türlü zorluklar yaşattığı bu dünyada nasıl kolay kalabilirdim ki?
Yine de kurduğum hayallerle, bunca vakit birbirini adeta yok etmeye programlanmış insanlığın, doğduğum günün ertesi sabahına kadar yakıp yıktığı ne varsa, tekrardan birleştirebileceğimi düşünmeye başlamıştım.
Her şey ilk önce, sadece basit görüntüler halinde zihnimin içinde peydahlamıştı.
Darwin, Einstein, Stephen Jay... Her kim Evrim'in varlığı ya da Doğal Seçilim ile ilgili kuram sunmuşsa, hepsini en derin ayrıntısına kadar incelemiş olmam beni nihai bir sonuca götürmüştü.
O da, nasıl ki tarihin belirli bir kırılma noktasından sonra iki kromozom farkla ayrılarak hayvanlarla olan ortak genlerimizden koptuysak, aynı şekilde yine bu iki kutbun güçlerini tekrar birleştirerek bu gezegen'e sahip çıkabilinirdi. Aksi halde, yok olmak yakındı.
Doğa, kendisinden fütursuzca alınan her bir zerreyi, beşer olanın burnundan getirirdi. Bizler, onunla yaptığımız anlaşmayı bozmuş, sadece tüketen ve bencilce sömüren taraf olmaya başlamıştık.
2200 ve 2300'lü yıllarda yaşanan 2 büyük Dünya Savaşı sonucu sanıldığı gibi ilerleme falan kaydetmemişti yaşam. Aksine, ilkel dönemlere geri dönmenin eşiğindeydi her şey. Son iki yüz yılda yine insanın kendi sebep olduğu doğal örüntüyü işgal etmesi yüzünden atmosfer ve savaş erozyonu sonucu yalnızca nufus da 1.5 milyara kadar inmişti.
Bu sebeple elde kalan son teknolojik aygıtların kontrolü de bir avuç çıkarcı ve de yağmacı olan, kendine başkan diyen heriflere kalmış, havadaki solunum için gerekli gazların değişimi yüzünden sağlıklı ve güçlü kalabilen insan nufusuna duyulam ihtiyaç da bir o kadar artmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TANRI'NIN ADASI: Mühür
Fantasy[+18] "Sen Valeria... Benim olansın!" Nefesimi kesen içimdeki varlığı, en ücra kıyılarıma vuruyorken, kulaklarımda çınlayan tek ses... Mührümün sahibine aitti. "Ve de sen, ait olduğum tek gerçeksin!" *** Yıkılan ve doğumların azalıp insan ırkının a...