***Patron, masanın üstünde ne var ne yok kolunu geçirdiği gibi hepsini yere fırlattığı an kırılan eşyaların gümbürtüyle çıkardığı ses, diğerini bir anlığına ürkütmüştü.
"Ne demek irtibatı kaybettik?!"
Sinirle eli kendi gri saçlarına daldığında, gerçekleşmesinin beklenmesi mümkün olmayan bu olay ile asabı iyice bozulmuştu onun.
"Bana bu konuda hiçbir sorun çıkmayacağını söylemiştin, çalışmalarına güvenin buraya kadar mıydı?!"
Patronundan yediği bu hakaretle sıktığı yumruğundan güç alan diğer adamsa bunu kendine yedirecek gibi görünmüyordu.
"Bu." Dedi sakinliğini korumaya çalışarak.
"Bu, benimle alakası olan bir durum değildi, tamamen beklenmedik ve hesap dışı."
Dalga geçer bir saniyelik gülüş ona yanıt olarak geldiğinde, sabrı zorlanıyordu.
"Beklenmedik durumlar için önlem alacak B ve C planların yoksa, sen kendine neden bilimadamı diyorsun ki?"
"Haksızlık ediyorsunuz, benim oluşturduğum düzenek daha iyi övgüleri hakediyor ve bu aşağılamaları daha fazla dinlemeyeceğim." Demişti boyun eğecek biri olmadığını kanıtlar gibi.
Ardındansa patronuna arkasını dönüp, bunaldığı bu ortamdan çıkmak üzereyken kolunu saran el ile yolu kesildi. Omzunun üzerinden o tanıyamadığı türden ifadeyle yüzleştiğinde kapıyla onun arasında sıkışıp kalmıştı bedeni.
"Bay Rizzoli..." dedi patronu, gözlerinde savaşın çanlarının ateşi beliriyor gibiydi.
"Kaybetmeyi sevmem ve..." elinin tersi, odadan çıkmak üzereyken durdurduğu adamın yanağına ulaşıp usulca okşamıştı, psikopat bir edayla.
"Pes etmeyi aklından bile geçirme. Benimle iş birliği yapmak zorundasın. Birbirimize muhtacız, bunu unutma." diye tamamlamıştı kelimelerini.
Karşılık olarak dişleri arasından,
"Siz de öyle Bay Cornell... İhtiyacınız olan asıl büyük gücü size getirecek tek kişinin ben olduğumu, siz de as-la unutma-yın." Diye noktalayıp, kolunu patronun tutuşundan sertçe kurtararak odadan çıkıp gitmişti öylece.İşte, dışarıdaki hayatta bir gün böyle geçerken, bir başka diyarda da bambaşka şeyler yaşanmaktaydı... Birbirlerine dokunmama yasağı koydukları günün ertesinde sarmaş dolaş uyandıkları o anda, ilk sabah atışmalarını yapmak üzereydi.
...
"Ben sana ne demiştim dün gece!"
"Ama... Ama bana sokulan sizdiniz!"
Yatağın üzerinde dizleri üzerinde debelenen ikiliden daha zayıf olanı, elinde tuttuğu yastığı kendisine kalkan olarak tutuyor, sanki bu onu kurtarabilirmiş gibi davranıyorken, yine de susmaya niyeti yoktu.
"Kedi gibi sırnaşmışsınız işte, belki de o familyadan gelen bir kurt olduğunuz içindir, yani bana mânâ bulmayın."
"Valeriaah sen!!..."
Sinirle ve kabullenemeyen taraflarıyla hayıflanırken, söyleyecek kelime bile bulamıyordu Joseph.
"Sen... Beni deli ediyorsun!" Diyip avuçları arasında sıktığı çarşafı bırakır bırakmaz hırsla ayaklanmıştı yataktan.
Arkasını dönüp banyoya yöneldiğinde, sırtının yegane manzarası ile Valeria'yı yalnız bırakarak içeri girmeye yeltenmişti ki duyduğu cümle, bulunduğu noktada donup kalmasına sebep olmuştu.
![](https://img.wattpad.com/cover/362657049-288-k762058.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TANRI'NIN ADASI: Mühür
Fantasy[+18] "Sen Valeria... Benim olansın!" Nefesimi kesen içimdeki varlığı, en ücra kıyılarıma vuruyorken, kulaklarımda çınlayan tek ses... Mührümün sahibine aitti. "Ve de sen, ait olduğum tek gerçeksin!" *** Yıkılan ve doğumların azalıp insan ırkının a...