Henüz çıktığım duşun ardından, üzerimdeki minik bornozu iplerinden sıkıca bağlayıp kendimi kanepeye bırakmıştım.
Islak saçlarım kendi kendine kurumaya başlamıştı bile. Bense üzerime çektiğim tv battaniyesiyle mıyışık bir hal alıp, pofuduk kanepeye yayılmıştım.Televizyonun kısık sesiyle gözlerim onca saat uyumamışım gibi yeniden kapanıyor ve beni hiç istemedemde uykunun kollarına teslim ediyordu.
Bütün hafta sonunu uyuyarak geçirdim ama hala uykum mu var? Cidden hastalanmış olabilir miyim?
Kulağımda dolanan kapı sesiyle rüya mı görüyorum yoksa televizyondan mı geliyor emin olamadığım tıklama sesi daha güçlü geldiğinde oturduğum kanepede toparlandım.
Bakışlarım duvar saatine döndü. Gece yarısını çoktan geçtiğini görüyordum.
Üzerimdeki pikeyi geri ittirdim ve ağrıyan bedenimle birlikte kanepeden toparlandım. Adımlarım kapıya dönerken yeniden sabırsızca çalmasını duyarak adımlarımı hızlandırdım.
Açtığım kapıyla birlikte, geri çekildiğimde gördüğüm manzara beni şaşkına çevirdi.
Leonardo, elinde tuttuğu beyaz eczane poşetiyle öylece kapımın diğer tarafında duruyordu.
İnsana kafayı yedirten lacivertleri ve iri bedeni ile gölgesi üzerime düştü.
"M-merhaba..." kafa karışıklığı ile içimde ansızın ateş alan heyecanı bastırmaya çalıştım.
"Bobo, rahatsız olduğundan bahsetti. Bende bir şeyler getirmek istedim." Poşeti havaya kaldırdı ve başıyla işaret etti.
"İçeri girebilir miyim?" Bu soruyu sorarken Bakışları üzerimdeki bornozda öyle usul usul dolanıyordu ki, nefes almayı bıraktığımı o an fark ettim.
Bedenimin üzerinde yaydığı ürperti tenimi sızlatıp beni kendime getiriyordu. O bakışlarla sanki bornozun içini görebiliyor gibi alev alan gözlerini tüm bedenimi yalayarak yüzüme çevirdi, ardından omuzumun üzerinden geriye baktığında, içeri girmek istediğini anlayarak gerginlikle geri çekildim.
''Tabi ki... girin..." geri çekilip ona geçmesi için yolu açtığımda, ağır adımlarla eşikten geçti ve içeriye yöneldi.
Attığı her adım ayaklarının altında ki parkeleri koca kütlesiyle ezerken, mani olamadığım bir iç çekiş firar etti dudaklarımdan dışarıya.
"Düşündüm ki, kendin için çıkıp eczaneye gidemezsin..." Salondaki koltuğa ağırca çöktüğünde bende ıslak adımlarımla yanına doğru ilerledim ve yavaşça kanepeye oturdum.
Bir çocuğun bir top dondurmaya duyduğu açlık ve hayranlıkla kusursuz yüzünde tutundu bakışlarım. Ardından iri omuzlarını örten gece kadar siyah gömlekte ve ince kumaşın ardından kendini belli eden sert kaslarda.
"Teşekkür ederim... ben mahcup oldum." Yanaklarım içten bir yanmayla kızarırken elindeki poşeti orta sehpaya bıraktı ve bedenini bana döndü.
"Bir şeyler yedin mi? Aç karnına ilaç içemezsin." Gözleri yüzümde öyle sıkı tutundu ki sanki boynumdan aşağıya inmemeye yeminli gibiydi.
Oysa ben içeride çırılçıplak ve tamamen kendimi ona vermeye hazırdım. Delilikti belki ama Damon'dan sonra onun gibi bir adamın yatağında sanırım zevkten ölürdüm.
"Flora?" Seslenişi ile düşüncelerimi öteledim ve bakışlarımı yüzünden kaçırdım.
"Bir şey atıştırdım... yani içebilirim..." sen iste ben her şeyi sorunsuz bir şekilde yerine getiririm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EFENDİMİ ARARKEN / +21 (çizgi studioda devam ediyor)
Romance" lütfen! Flora, bana İsmimle seslenme." Uyarıcı sesiyle çenesinin gerildiğini hissedebiliyordum. "Ne dememi beklerdin? Adın bu değilmi." Hızla tezgahın üzerine zıpladım ve oturdum. Bacaklarım aşağıya sarkarken bakışları kısa şortta tutundu. "İsmim...